Özgürlük mücadelemizi de yakından ilgilendiren 16. yy’daki Kürt ve Osmanlı ilişkisi, dönem beylikleri ve sembol karakteri olan İdris-i Bitlisî’nin geliştirdiği staratejik itifaka yöneltilen ‘ihanet’ ve ‘işbirlikçilik’ eleştirisi tekrardan değerlendirilmesi gereken önemli konulardan biri olmaktadır.
Zihinlere oynayan sömürgecilik zihinsel savunmayı kırmak ve onu teslim almak ister. Teslimiyeti kabul eden varlık yeni köksel arayışlara girer. Varlık, boşluğu kabul etmediğinden dolayı dayanak arar ve kendini temellendirme çabasında olur. Dönemin hâkim sömürgeci gücü kimse oraya kollarını açarak koşar. Kürt üst sınıfının ya da tabakasının durumu da bu olmuştur.
Bugün işgalci devletin PKK'yi ortadan kaldırmak için KDP’yi bir kez daha kullandığını ve KDP'nin 20 Ekim'deki seçimi kazanması için sürece açıkça müdahale ettiğini bir kez daha görüyoruz. KDP’nin kaybetmesi işgalci Türk devletinin Guney Kurdistan ve Irak’taki planlarının da tehlikeye girmesi anlamına gelecektir.
Kürt düğünlerini “denetim altında yaptırmak” isteyen, Kürt dilini karikatür tiplerle doldurduğu televizyon kanalı dışında konuşturmamak için her şeyi yapan, Kürt kadınların mücadelesine ve kadın kazanımlarına saldıran, “Jin, jiyan, azadî” söylemini kriminalize eden, sonra da alanlarda “Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi, hepimiz bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz" diye yalanlar söyleyen bu ulus devlet aklının her koldan bir planı var.