PolitikART
Anı-Hikâye

Şehadetinin 40. yılında Necmettin Büyükkaya - I

PolitikART Özel
Rojan Hazim
Hapishane direnişlerinde şehit edilenlere, yaşayanlara en büyük saygıyla ve hepsinin izniyle, 40. yılında tüm şehit edilenler adına Necmettin Büyükkaya üzerine, o dönemlerin zorlu politik mücadele labirentlerinden geçen biri olarak kısaca ve anısal kapsamda yazmak istiyorum. Necmettin'den bahsederken şüphesiz ortamsal, çevresel değinmelerim olacak. Yani kimi anekdotlarla birlikte bir nevi çok kısa dönemsel anı anlatımı gibi...

Ortak ulusal değerler olarak şehitler

Kurdistan davası uğruna savaşım verenlerin ikinci adresi oldu hapishaneler. Her dönemde kısa veya uzun süre yatırıldı bu zindanlara Kurdistan davası savaşımcıları. Az ya da çok ama sistemli işkenceler gördüler. Psikolojik yelpazeden çok ağır fiziki işkencelere kadar görülmedik duyulmadık zalimlikler uygulandı. Lakin direniş ateşi hep gür oldu. Gerçi gerek gözaltılarda gerekse de zindanlarda, bu zulüm ve işkence yerlerinde direniş gösteremeyenler de oldu kuşkusuz. Ne ki, ağırlıklı sayı göreceli de olsa direngen bir tavır içinde oldu... Tam da burada bir saptama yapmak gerekir. Kimseyi yargılamıyoruz elbette direnmediği için ancak tarih şahittir ve toplum vicdanı direnenlerle direnmeyenleri adilce ayıklar ve kararını verir...

Yakın dönem olarak izah edebileceğimiz 70'li ve 80'li yıllarda çok az sayıdaki Şahin Dönmez-Yıldırım Merkitvarî teslimiyetçi ve yine sayısı kabarık olmayan dirençsizin dışında, büyük bir kararlılıkla direniş gösterildi. Diyarbakır Hapishanesi simgeleşti ama neredeyse Kurdistan’daki tüm hapishanelerde, keza başta Ankara olmak üzere birçok Türkiye hapishanesinde Kurdistan davası savaşımcıları zalimliklere boyun eğmedi, o zindanları birer savaşım alanına çevirdi. Yine bu direniş sürecine bağlı olarak mahkemelerde de Kurdistan davası cesur politik savunmalarla sahiplenildi ve böylece hukuki alanda da büyük bir direniş gösterildi... Bu direnişçilerden kimi yaşamını yitirdi, kimi yıllardır hala zindanlarda, kimi de zindan sürecini tamamlayarak dışarıda sağlam veya kısmen hasarlı yaşayarak savaşıma devam ediyorlar... Bu hasar bırakıcı işkence süreçleri sadece Kurdistan davasının direnişçilerini sarmadı aynı zamanda bir yönüyle de toplumsal travmaya yol açtı. Ancak tüm bu engel dolu süreçlere rağmen hem zindanlar hem de mahkemeler, direngen savaşçılar tarafından Kurdistan davası savaşımının aktif ve dinamik alanları haline getirildi. Ve bu direnişçi ruh toplumsal dayanışma ve ortak dirence yol açtı...

Özcesi, birçok Kurdistan davası savaşımcısı canlarıyla ağır bedel ödedi bu işkencehanelerde ve şehit oldular...

Kurdistan davası şehitleri ulusun ortak değerleridir. Onlar ne sadece partilerinin ne de sadece ailelerinin şehitleridir. Bir ulusun şehitleridir. Unutulmamalıdır ki Kurdistan aynı zamanda bir şehitler diyarıdır. Kurdistan şehitlerine bu gözle bakmak, onları bu anlayışla değerlendirmek gerekir. Kurdistan davası uğruna can veren şehitlerde ortaklaşmak bir ulus olma bilincini ifade eder. Kurdistan uluslaşma sürecinde, bu büyük milli şuura hala da varılabilmiş değil ne yazık ki. Örgütlerin, ailelerin şehitlerine sahip çıkmaları, anmaları anlaşılır bir durumdur lakin şehitler sadece onlara ait değildir. Kurdistan ulusal kurtuluş mücadelesi bugünkü kazanımlarıyla devam ediyor ve büyük kurtuluşa doğru kararlılıkla sürüyorsa bunda Kurdistan şehitlerinin canı ve emeği var. Bu bakımdan, hangi politik eğilime sahip olursa olsun, bu direniş sembollerine hiçbir çıkar hesabı kitabı yapılmadan en büyük saygıyı dile getirmek, göstermek, onları sahiplenmek asgarisinden bir kadirşinaslık, vicdani ve ahlaki sorumluluktur.

Şehit edilen direnişçiler her zaman saygıyla anılmalı, yaşayan tüm işkencehane direnişçileri de layıkiyle saygı ve dayanışma görmelidir...

Katledilen ya da yapılan zulme en radikal tepkiyi göstererek yaşamlarına son veren direnişçilerden PKK'li Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ferhat Kurtay (Ferhat yakın dostumdu ve Trabzon'dan Ankara'ya her gelişinde, hemşehrisi olan ortak arkadaşımız Hüseyin Kaplan'la beraber görüşür sohbet ederdik), KAK'lı Necmettin Büyükkaya, Rizgari-Ala Rizgari davasından Remzi Aytürk, TKSP-Özgürlük Yolu davasından Yılmaz Demir ve daha niceleriyle birlikte, yaşayan direnişçilerden tanıdığım Mustafa Harputlu, Muzaffer Ayata, Mehdi Zana, Mustafa Karasu, İdris Güzel, Fuat Kav, Sabri Ok, Kemal Aktaş, Mustafa Sarıkaya, Nesimi Yaman ve daha niceleri de bu saygı ve dayanışmayı fazlasıyla hak ediyorlar... Zaten Diyarbakır Hapishanesi ya da diğer hapishanelerde yaşanan vahşet bugün bizzat o zulmü yaşayanlarca yazılarak, onların kaleminden  tarihe mal edilmiş ve bir edebiyat, bir hapishane ve işkence külliyatı oluşturulmuştur. Bu çabalar toplumsal hafızanın diri tutulması bakımından önemlidir ve devam etmesini teşvik etmek gerekir...

Bu kısa yazıda, hapishane direnişleri sürecinde aktif ve dinamik bir direniş pratiği sergileyen ve sonunda da canını veren bir Kurdistan devrimcisinden, Necmettin Büyükkaya'dan söz etmek istiyorum. Büyük Kurdistan davasıyla ilgili politik çözüm kapsamında Necmettin’le düşünce ve örgütsel beraberliğimiz olmadı. Farklı yelpaze ve kulvarlarda ama ortak bir hedef uğruna, yani Kurdistan'ın kurtuluşu için mücadele ettik. Bu süreçte, 70'li ve 80'li yıllarda değişik mücadele alanlarında karşılaştık, görüştük, konuştuk, dayanıştık, dost olduk... 83 ve 84 hapishane direnişlerinde, Diyarbakır Hapishanesi'nde kararlı bir savaşım verdi, direndi ve bu uğurda can verdi. Onunla beraber birçok Kurdistan davası savaşçısı öldürüldü, birçoğu ağır bir biçimde yaralandı, hasarlı hatta engelli kaldı...

Hapishane direnişlerinde şehit edilenlere, yaşayanlara en büyük saygıyla ve hepsinin izniyle, 40. yılında tüm şehit edilenler adına Necmettin Büyükkaya üzerine, o dönemlerin zorlu politik mücadele labirentlerinden geçen biri olarak kısaca ve anısal kapsamda yazmak istiyorum. Necmettin'den bahsederken şüphesiz ortamsal, çevresel değinmelerim olacak. Yani kimi anekdotlarla birlikte bir nevi çok kısa dönemsel anı anlatımı gibi...

Yazının sonunda da Necmettin ile ortak dostumuz YNK'li Şivan Saleyi ile yaptığım sohbeti, kısa bir yazı formatına çevirdim ve ekliyorum...

Ekrem Cemil Paşa ile Şam'da 

Necmettin Büyükkaya ile tanışma süreci

Birçok Kürt gibi ben de, çok erken yaşta politik dünyanın içinde oldum, o nedenle Necmettin'i 1969-70 döneminde DDKO'nun İstanbul başkanlığı ve genel olarak izlediğim DDKO sürecinden biliyordum. Ama Necmettin’le ilk kez 1975'te Ankara'da karşılaştım. Ferit Uzun bizi tanıştırdı ki yeni dönmüştü İsveç'ten. [Ferit ve Necmettin Siverekli hemşehriydiler. Ferit ile de yine Hukuk Fakültesi öğrencisi Siverekli Süleyman Seyda'nın  (Seydan) Ankara Aydınlıkevler Mahallesi'ne yakın Telsizler'deki evinde tanışmıştım. Yıllar sonra (2014) değerli dostum Siverekli Şeyhmus Karahan'la karşılaştığımızda (ki onunla da o yıllarda tanıştık, -Ankara'da Mimarlık Mühendislik Akademisi İnşaat Mühendisliği bölümünde okuyordu-), Süleyman Seyda'nın 2007 Şubatında vefat ettiğini söyledi. O zamanlar, üniversite yaşamında sorun olan kiralık ev bulma konusunda bizimle dayanışmış, Telsizler'deki evini bize devretmişti Süleyman. Onu da sevgiyle anıyorum... Ferit ile o dönem ideolojik ve politik olarak farklı çizgilerdeydik. O Pro-Çin, biz ise Pro-Sovyet eksendeydik. Ankara DDKD içinde yeni şekillenen KAWA grubunun öncülerindendi Ferit. Bu farklı pozisyonlara karşın sıcak bir selamımız vardı. Ayrıca ikimizde aynı fakültedendik (A.Ü Z.F). Ve zaten 71 tevkifatıyla Ankara DDKO davasından Diyarbakır Hapishanesi'nde yatarken 74 affıyla çıkmış ve yarım kalan fakülte hayatına geri dönmüştü. Ferit dar görüşlü değildi ve o dönemin sert ideolojik ve politik tartışma ve polemikleri içinde bile, bu farklı duruşları sosyal ilişkilere yansıtmıyordu. O da bir Kurdistan şehididir ve sevgiyle anıyorum...]

O dönem, biz bir grup Kurdistanlı üniversite öğrencisi Ankara'da DDKD'yi kurduk. [Bizim kurduğumuz DDKD, 15 Ocak 1976'da Ankara Kapalı Spor Salonu'ndaki büyük Kürt halk kültürel etkinliği olarak Hakkari Halk Gecesi'nden çok kısa bir süre sonra, tabii gecenin yarattığı büyük etkiyle, Ankara Valiliği ve Emniyeti tarafından kapatıldı, DGM'de yargılandı. Bu davadan, ben ve diğer birçok DDKD yöneticisi Ankara Ulucanlar Hapishanesi'nde sekiz ay kadar tutuklu kaldık... Sonradan PDK-T (T-DKP, bilahare KİP oldular) taraftarları DDKD adıyla Diyarbakır'da dernek kurdular (1977). İstanbul DDKD ile paralel bir çizgide politik çalışmalar içinde oldular ki zaten İstanbul DDKD ağırlıkla onların yönetimindeydi. Ondan itibaren o politik çizgi DDKD ile anıldı. Tabii İzmir DDKD de bir ara o paraleldeydi, ne ki sonradan farklılaştı ve ayrı bir eğilim olarak (İz-DDKD) anıldı. Bu parantezi şunun için açtım; bizim kurduğumuz ilk Ankara DDKD ile sonradan bir politik akımın simgesi olan DDKD farklıdır. Detayları var ancak yeri bu yazı değil...]

12 Mart 1971 faşizmi sonrasıydı. 1974'de Bülent Ecevit CHP'si ile Necmettin Erbakan MSP'sinin koalisyon hükümeti baştaydı. "Genel Af" çıkarıldı, ne var ki MSP'nin geri manevrasıyla kapsamı devrimcilerin (sosyalistlerin), Kürt yurtseverlerin aleyhine daraltıldı. CHP'nin başvurusuyla Anayasa Mahkemesi "Genel Af" kapsamını genişletti ve böylelikle hapisteki DDKO'lu devrimci, yurtsever Kürtler de hapisten çıkmış oldu. Yeni oluşan görece demokratik ortamda, yurtdışına çıkan devrimci yurtseverler de dönmüştü. Devrimci, demokratik faaliyetler yeniden boy vermişti Türkiye ve Kurdistan'da. O şartlarda biz Ankara Üniversitesi ve diğer üniversite, akademi ve yüksek okullarda okuyan Kurdistanlı öğrenci gençler, bir DDKO geleneği olarak DDKD'yi kurmuştuk. Tabii, Ankara DDKD'nin kuruluş sürecinde, sonradan Rizgarî dergisini çıkaran öncü kadroların etkisi ağırlıktaydı. Daha hapisteyken bir planlamaları vardı ve onlarla irtibatlı olan İkram Delen ve arkadaşlarından gelmişti ilk insiyatif ve öneri...

Aralık 1974'de kurduğumuz DDKD'nin yeri Cebeci, Cemal Gürsel Bulvarı'nda (No: 47), A.Ü SBF'nin karşısında üç katlı binanın üst katındaydı ve kuruluşu sıcak ilgiyle karşılanmış, etkili bir ses getirmişti. Başta üniversiteli, liseli, emekçi gençler olmak üzere her yaştan Kürtler derneğe geliyorlardı. Ankara'da yaşayan Kürtler kimi zaman ailece geliyor ve sevinçlerini paylaşıyorlardı. Kurdistan'dan gelen yurtsever Kürtler ilk fırsatta derneğe uğruyor, destek ve dayanışmalarını ifade ediyorlardı. Derneğimiz Ankara'da Kürtlerin gururla uğradıkları milli bir mekan haline gelmişti. O zaman diliminde biz üniversite öğrencilerini temelde bir araya getiren inanç ve ideal Kürtlük, Kurdistanlılık, Kurdistan'ın kurtuluşu yani toptan Kurdistan davasıydı. Tabii o zamanın konjonktüründe genel sol-sosyalist eğilim egemendi Kürt gençleri üzerinde.

O dönem geleneksel Kürt politik çizgisinin dışında, yelpazesi geniş ideolojik ve politik gruplar tüm renkleriyle şekillenmemişti henüz. 1975 itibariyle artık ideolojik gruplaşmalar başladı. Hayli geniş ve hararetli bir ideolojik ve politik tartışma vardı biz Kürt öğrencileri arasında. Dernek böyle bir tartışma platformuna dönüşmüştü. Bu tartışmalarda sosyalist dünyadaki kamplaşma, Sovyet-Çin ekseninde belirleyiciydi. Aynı zamanda Kürt milliyetçiliği de ayrı bir tartışma konusuydu. Kara 6 Mart 1975 Cezayir Antlaşması ile yenilgiye uğrayan "Güney Kurdistan Devrimi" ve sonrasında, PDK-Irak çizgisinden belirgin bir uzaklaşma başlamıştı. Genelde “anti-emperyalist", özelde “anti-Amerikan emperyalizmi" eksenindeki sol ve sosyalizm düşüncesi öğrenciler ve dernek üyeleri arasında güçlüydü. Sosyalist ve milliyetçi eğilim arasındaki tartışma giderek artıyordu. Saflar hızla ayrışıyordu. Bu tartışmalar içinde herkes safını belli ediyordu. Tarafsızlık kalmamıştı. Kürtler arasında Pro-Sovyet, Pro-Çin ve Milliyetçi çizgiler belirginleşmişti. O zamanki dünyanın "Soğuk Savaş" şartlarında Pro-Sovyet eğilimi daha önde, daha popüler ve daha güçlüydü, Pro-Çin [Maoculuk] hattı, ki onlar Sovyetler Birliği’ni "Sosyal Emperyalist" olarak niteliyordu, diğer çizgilere nazaran daha zayıftı. "Ne Sovyet, Ne Çin" tandansı da vardı ama cılızdı. Milliyetçi çizgi ile "Ne Sovyet, Ne Çin" eğilimi bazı konularda yakın duruyorlardı. Bu çetin tartışmalarda, 12 Mart 1971 darbesinden sonra yurtdışına çıkan kadrolarla 1974 affında hapisten çıkan kadrolar da taraf oluyor, kimi zaman öncü rol oynuyor ve yeni dönem kadrolarla politik gruplar kuruluyor, dergi, gazete gibi yayınlar çıkarılıyordu. 1975 bu tartışmaların en güçlü ve sert geçtiği yıldı. Ankara DDKD üzerindeki trafik artmıştı. Bahsettiğimiz kadrolar tümüyle, amiyane tabirle Ankara DDKD'ye çengel atmış, kendilerine bir çevre oluşturmaya çalışıyorlardı. O dönem grup faaliyeti içinde olan Abdullah Öcalan ve arkadaşları da yakından takip ediyorlardı DDKD'deki gelişmeleri. O evrede derneğin ilk başkanı İsmet Ateş de DDKD'nin kuruluşundan üç ay sonra Öcalan'ın grubuna katılmıştı...

O süreçte Ankara DDKD, bünyesinde birçok Kurdistan şehir derneklerini de barındırdığı için çok önemseniyor ve bir merkez gibi görülüyordu. O nedenle ideolojik ve politik tartışma ve seminerlerin odağı halindeydi. Necmettin de Ankara DDKD üzerinde etkili olmaya, politik eğilimini güçlendirmeye çalışan kadrolar içindeydi. O dönem kendisinden sempatiyle Neco olarak söz edilirdi. Necmettin, Dr. Şivan (T-KDP / PDK-T) geleneğindendi ve bu eğilim için çabalıyordu ki sonradan KİP oldular. Necmettin hareketli bir insandı, o nedenle faaliyetlerini daha çok İstanbul DDKD üzerinden yürütüyordu. Çünkü İstanbul DDKD'nin bazı etkin yöneticileri (Başkanı Mahmut Çıkman ve arkadaşları) o eğilime angaje olmuştu... O şartlarda karşılaştık Necmettin'le... Ancak politik yollarımız çok derin ayrılıklar olmasa da (çünkü o da görece Pro-Sovyet kategorisinde politika yapan bir hareketin öncü kadrolarındandı] birbirinden uzaktı... O Dr. Şivan geleneği içinde mücadele ediyordu, biz de Pro-Sovyet hatta, Özgürlük Yolu dergisinin politik çizgisindeydik ki 1976'da (Ocak) Ankara DDKD'nin kapatılmasından sonra, 1977'de (Şubat) Ankara'da DHKD'yi kurduk ve ilk kurucu başkanıydım DHKD'nin.

 

Bir dava insanı olarak Necmettin Büyükkaya

Necmettin, konuşma ve sohbetlerinde sakin ve sabırlı bir insandı ama aynı zamanda inatçı yanı da hissediliyordu. Ne var ki karşısındakini incitmez, kırmaz ve nazikliği, kibarlığı elden bırakmazdı. En önemlisi tartışmadan sonra küsmezdi, sosyal ilişkilerini aynı sıcaklıkla sürdürmeye çalışırdı. Necmettin, ideolojik kamplaşmada kendini sosyalist-komünist (o dönem jargonuyla Marksist-Leninist) safta konumlandırırdı ve bu ideolojiyi aktif şekilde savunurdu ki böylesi Marksist-Leninist bir örgüt yaratmayı da amaçlıyordu. Tabii 77 ve sonrasında ilişkileri ağırlıkla YNK ve lideri Mam Celal ileydi, o nedenle ideolojik eğilimi eskisi gibi çok keskin değildi. Hatta Kurdistan meselesinde ulusal ve uluslararası alanda "reel politik" düşünürdü ve bu alanda pozitif pragmatik bir tavrı oluşmuştu. Gerçi teorik olarak eğilimi daha çok "Sovyet Bloku" tarafıydı (O dönem sosyalist sistemin lider ülkesi Sovyetler Birliği olarak görülürdü) fakat pratikte ideolojik kamplar arasında Kürtlerin çıkarlarını öne alırdı ve bu yönüyle tutumu bir bakıma "Ne Sovyet ne Çin" tandansına yakın gibi görünse de aslında Kurdistan davasının menfaatleri için Sovyetler Birliği ve Çin'e karşıt keskin tavır yanlısı da değildi. Kurdistaniydi ancak klasik ve geleneksel Kürt milliyetçiliğine de mesafeliydi.

12 Eylül 1980 askerî faşist cuntasına kadar Diyarbakır, Siverek, Hakkari, Van, Ankara, Doğu Kurdistan-Mahabat güzergâhı ve Batı Kurdistan (Suriye) hattında planlı, plansız karşılaşma ve görüşmelerimiz oldu. Bu karşılaşmalarımız hep sıcak ve dostane oldu. Özellikle bizim 1976'da Hakkari-Elki'de KDP-Geçici Komite tarafından tutuklanan YNK'li peşmergelerin [Birahim Ezo (Mulazim Cebar) ve arkadaşları] serbest bırakılması için yaptığımız yoğun çalışmalardan hep takdirle söz ederdi.

T-KDP-KİP ile ilişkilerini kestikten sonra (1977), Necmettin'in manevra alanı genişlemiş ve diğer Kurdistanlı politik çevrelerle çok yönlü trafiği artmıştı. 1978 sonbaharında Aziz Bayram arkadaşımla birlikte, TKSP-parti görevi çerçevesinde, Siverek'te büyük evlerinde, baba evinde misafiri olduk. Avlulu, mütevazı, geleneksel bir Siverek eviydi. Avludan dışarıya açılan büyük kapının içinde ayrıca küçük bir kapı vardı ve ihtiyaç olmadıkça büyük kapı açılmaz, küçük kapıdan girilip çıkılırdı. Necmettin de o dal gibi uzun boyuyla başını eğerek küçük kapıcıktan girer çıkardı...

Necmettin ve ailesinden sıcak misafirperverlik gördük. O dönem çok aktif şekilde YNK'ye destek veriyordu. Onun baba evinde birçok YNK'li dostla sohbetlerimiz oldu. Arkadaşım Aziz Bayram Diyarbakır'a döndükten sonra ben ve Necmettin "sınır ötesine" birlikte sefere çıktık. Suriye tarafına "Binxet" denirdi. Necmettin'in sağlam ilişkileri vardı. Beraberce Ceylanpınar (Serêkanîyê) köylerinden birinden öte yandaki Serêkanîyê'ye gitmek üzere sınırı geçtik. Sınırdan geçerken Necmettin çok hızlıydı, mayın tarlasından ceylan gibi sekiyordu. Gece yarısı ilk konağa vardık ve Necmettin'in dostunun evine misafir olduk. Ertesi gün sınır ötesindeki Serêkanîyê'ye vardık ve Necmettin'in yakın dost ve çalışma arkadaşlarından Xalê Remo'nun evine konuk olduk. Necmettin ona Ap Rem, YNK'liler Xale Remo derdi. Aynı çevreden Siverekli Hüseyin de oradaydı. Necmettin'e “Kak Selah” diye hitap ediyorlardı. O zamanki illegalite içindeki adı "Kak Selah" idi. O konakta YNK'nin lider kadrosu içinden (Komele kanadı) Kak Salar ve Mam Celal'in yakın çevresinden Dr. Kemal Xoşnav'la karşılaştık. O turda Necmettin, Kak Salar'la (Salar Aziz) birlikte Serêkanîyê'de kaldı. [Ayrılırken bana, Hakkari bölgesinde geçiş ilişkilerini düzenleyen YNK'li dostu, kak Şivan'a (Saleyi - Emin, bir süre Hakkari-Elkî'de de kaldı) yardımcı olmamızı istemişti ve biz de gerekeni yapmıştık...] Necmettin ve Kak Salar'la vedalaştıktan sonra, ben ve Dr. Kemal Xoşnav, YNK-Kamışlo büro sorumlularından Kak Behzat'ın cipiyle Kamışlo'ya geçtik. Dr. Kemal Xoşnav, YNK'nin Kamışlo sorumlusuydu ve aynı zamanda Suriye alan yönetimi içindeydi. Dr. Kemal'in ikametgâhında, ki aynı zamanda YNK'nin irtibat bürosuydu, misafirdim. Bir gece Hemîd Derwêş (Suriye Kürtleri İlerici Demokrat Partisi Genel Sekreteri), ünlü şair Cigerxwûn (ayrıca Partî yönetimindeydi) ve yönetici arkadaşlarından Ebdurehman Husên Koçer ile beraber Dr. Kemal'i ziyarete geldiler. Aynı zamanda bir dinî bayram (Ramazan Bayramı) kutlamasıydı. Cigerxwûn'la ilk kez karşılaşıyordum ve bu fırsatı kaçırmak istemedim, bir röportaj yaptım. Bu röportajım Roja Welat gazetesinin 12. sayısında (15 Aralık 1978) Z. Elki imzasıyla yayınlandı. Sonradan Türkçesi de Özgürlük Yolu dergisinde (44. sayı, Ocak 1979) çıktı.

[Dr. Kemal Xoşnav'la bilahare, 1981 sonbaharında YNK'nin Merkez Karargahı'nın bulunduğu Navzeng (Güney Kurdistan'ın Kaledize şehrine yakın doğu-güney sınırı) bölgesinde de karşılaştık. 1994'te kısa bir süre Kopenhag'da kaldığında da görüştük. En son da 2002 sonbaharında Süleymaniye'de, Süleymaniye Üniversitesi rektörü iken bir grup Kürt dili araştırmacısıyla ziyaret etmiş ve kutlamıştık. Süleymaniye'deki karşılaşmamızda da eski günleri yad ederken, Necmettin'e olan sevgisini ifade etmiş ve beraberce bir daha hüzünle anmıştık Necmettin'i. Ne yazık ki, Dr. Kemal, kurtuluşu uğruna savaşım verdiği Kurdistan'ın güney yakasındaki inşa sürecinde ve özellikle akademik eğitim alanında görev almışken, çok erken bir zamanda, 2004 Aralık ayında kaybedildi. O'nu da sevgiyle anıyorum...].

 

YNK'lilerin sohbetinde Necmettin Büyükkaya

YNK'liler Kuzey Kurdistanlıların yanında mutlaka Necmettin'den övgüyle bahseder, her vesilede ondan söz eder, sevgi ve saygılarını dile getirirlerdi.

Şam'a geçtikten sonra da Kak Emer (Mustefa) Debabe, yeğeni Lawko -ki şoförlüğünü de yapıyordu-, Mela Nasuh, Dr. Fuat Masum, Adil Murad, Kak (Şêx) Şemal, Elî Eskerî'nin iki oğlu Şoreş ve Şalaw (o zamanlar küçüklerdi) ve daha birçok YNK kadrosuyla karşılaştık, tanıştık o zaman... (Kak Şêx Şemal, Süleymaniyeliydi ve YNK'nin en büyük bileşeni olan Komele Örgütü'nün öncü kadrolarındandı. Ne yazık ki, çok genç yaşında, her dönem bir milli felaket olan ulusal dinamiklerin iç çatışmalarından birinde, 15 Nisan 1983'te yaşamını yitirdi. Necmettin'in de önem ve değer verdiği dostlardan biriydi. 1978 sonbaharında Şam'da birlikte çektiğimiz resim, arşivimde. Değerli dostum Şemal'i de sevgiyle anıyorum…) Tabii YNK'li dostlar, bu ilk karşılamayı büyük bir nezaketle Şam'ın Hotel Meridien'inde düzenlemişlerdi. O sohbette Dr. Fuat Masum, yazar Çetin Altan'ın eşi (Ahmet ve Mehmet Altan kardeşlerin anneleri) Kerime Hanım'la (O, Kerîme Xan diyordu) akraba olduklarını söylemiş ve Necmettin ile İstanbul seyahatinden söz etmişti.

Yine Şam'da Emer Debabe, Mela Nasuh ve Kak Şemal bir gün Elî Eskerî'nin evinde akşam yemeğine davet ettiler, birlikte gittik. Elî Eskerî'nin evine giderken hüzünlendik. Eli Eskerî YNK'nin Politbüro üyesi ve YNK bileşeni KSH'nin genel sekreteriydi. KDP Geçici Komite peşmergeleri 1978'de Hakkari bölgesinde Elî Eskerî ve arkadaşlarını esir almış ve sonradan öldürmüşlerdi. Elî Eskerî'nin iki hanımı, Sebîha Xan ve Nûbihar Xan, çok güzel yemekler yapmışlardı. O yöresel yemekler içinde en çok dikkatimi çeken portakal büyüklüğündeki lezzetli Süleymaniye köftesiydi. Bazen "Koy köftesi" de diyorlardı. Süleymaniyeli ve Koylu YNK'liler arasında hoş bir çekişme konusu da oluyordu bu köfteler. Bu sohbette de Emer Debabe, kak Selah'ın da (onlar Necmettin'e Selah diyorlardı) bu Koy köftesini nasıl iştahla yediğini anlatırken Süleymaniyeli Şêx Şemal da itiraz ediyor, o köftenin Süleymaniye yemeği olduğunu gülerek söylüyor ve Necmettin'in Süleymaniye yemeklerine olan hayranlığından söz ediyordu...

 

Necmettin Büyükkaya'nın dayanışmacı özelliği

Necmettin, ilişkilerde son derece yardımcı ve destekçiydi. İlişkilerini sadece kendine saklamaz, olanaklarını tüm yurtsever Kürtlerle paylaşırdı. En son 12 Eylül 1980 askerî faşist darbesi sonrasında Şam'da karşılaştık. 1982'de Kurdistan'a dönmeden önce birkaç kez görüşmemiz oldu. Bir keresinde Şam'da bir arkadaşımız (Dara) hastanede ameliyat olmuştu, ziyaretine giderken yolda karşılaştık ve hastaneye gideceğimizi söyledik. Hemen programını değiştirdi ve bizimle hastaneye geldi. Son derece dayanışmacıydı. Yurda geri dönüş kararı verdiğinde bizleri örgüt evine yemeğe davet etti. O zaman Şam'ın Kürt Mahallesi'nin (Hayil Ekrad) alt tarafında bir yerde (Saha Şemdin-Rukneddin), politik ve örgüt arkadaşı Halil Hoca (Xelîl Xoce-Xelîl Sabrî Xetîb) ve eşi Pervin (Perwîn M.) ile  kalıyorlardı. Tabii bir de Halil Hoca ve Pervin'in Şivan adında şirin küçük oğulları vardı ki ismini Necmettin Büyükkaya'nın koyduğunu söyledi Halil Hoca. Evlerimiz yakındı. O dönem Şam’da, hemen tüm Kurdistan politik örgütlerinin, tabiri caiz ise "Home Office"leri vardı. Biz (o zaman TKSP'liler olarak) Mesakin Berzê'de kalıyorduk. Necmettin ve Halil Hoca'ların bir de misafirleri vardı. "Sendikacı Zeki" olarak bilinen Ağrılı Zeki Kılıç da oradaydı. Sendikacı (Sosyal-İş-DİSK) Zeki Kılıç'ı Ankara'dan da tanıyorduk. O zamanlar sıkı bir TİP'liydi ve önde gelen kadrolarındandı. 12 Eylül sonrası şartlarında Necmettin, Zeki Kılıç'ı dışarı çıkarmış ve Şam'a getirmişti. Oradan da Avrupa'ya gitmesine yardımcı oluyordu. Necmettin, misafirine daha çok güneyli Kürtlerin kullandığı "Dilêr" kod ismini koymuş, öyle hitap ediyordu. Emin olmak için Halil Hoca'ya sordum. O da "Dilêr" diye teyit etti. Evet, Zeki Kılıç'a "Kak Dilêr" diye hitap ediyorduk. Zeki Kılıç, belirgin Karaköse (Ağrı) şivesiyle güzel Kürtçe konuşuyordu. Gece boyu Kurdistan meselesini, birlikte neler yapabileceğimizi konuştuk. Necmettin yurda dönüş ile ilgili görüşlerini belirttiğinde, arkadaşım Aziz Bayram'la beraber acele etmemesini, sabırlı olmasını ve beraber neler yapılabileceği üzerine tekrar görüşülmesini söyledik. Ne ki Necmettin dönüş kararını vermişti bir kere...

Bu konuşmalardan sonra Necmettin bize lezzetli bir çiğ köfte yoğurdu. Birlikte yedik, içtik. Zeki Kılıç, Serhat boyu ses tonuyla, Erivan Radyosu Kürtçe kanalının popüler halk şarkısı "Hey Dolabê, Dolabê"yi söylerken Necmettin'le birlikte neşeyle dinlemiştik. Bu verimli ve aynı zamanda keyifli görüşmemiz meğer sonuncuymuş. Necmettin yurda döndü ve sonradan ne yazık ki yakalandığını duyduk (Nisan 1982). 1983 sonu biz Avrupa'ya geçtik. Necmettin'in Diyarbakır Hapishanesinde direnişçilerle omuz omuza, kararlı bir duruşunun olduğunu duyuyorduk. Ne acı ki 23 Ocak 1984 (*) saldırısında, hapishanede şehit edildiğini hüzünle öğrendik.

Necmettin, çok sade olarak ifade edilirse; iyi, dürüst, temiz, mücadeleci, dayanışmacı ve fedakâr bir insandı. Has bir Kürt ve Kurdistanlı devrimciydi. Kürt ve Kurdistan davasından başka bir gündemi yoktu. O tüm yaşamını bu hedefe göre planlamış ve örgütlemişti. Profesyonel bir devrimciydi. Tüm çalışma ve arayışları bu düşünceler üzerineydi. Bilgili ve anlayışlıydı ama öncelikle pratik adamıydı. Dostluk ilişkilerinde ise tek kelimeyle dürüsttü. Yardımlaşma ve dayanışmadan asla uzak durmazdı. Ne imkânı varsa devrimci çalışmanın ve devrimci insanların hizmetine sunardı. 12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrasında "binxet"e, yani sınır ötesine onlarca yurtseverin, devrimcinin geçişi onun yardımıyla oldu. Hatta 12 Eylül 1980 öncesinde de Necmettin birçok Kürt mücadeleciyi sınır ötesine geçirdi ki onlardan biri de yazar Mehmet Uzun'du (1977). Necmettin, bu yardım ve dayanışmada hiçbir zaman politik egoizm yapmadı. Kapısını yurtsever ve devrimci kişi ve örgütlere kapatmadı. Kim kapısını çalarsa açar, elinden geleni yapardı. Necmettin hakiki, kaliteli bir arkadaştı ve dar gün dostuydu. Tüm devrimcilerin, yurtseverlerin imdadına koşardı. Necmettin bu yönüyle örnek bir insandı.

Necmettin'in kaybı Kurdistan ulusal kurtuluş mücadelesi bakımından büyüktü. Necmettin duruşuyla, bilgi, deneyim ve anlayışıyla, pratiğiyle Kurdistan davasının seçkin bir kadrosuydu. Öncü vasıflı, dikkat çekici, karizmatik bir kişiliğe sahipti. 1975-82 yıllarında büyük bir enerjiyle "Güney Kurdistan Devrimi"ne destek verdi. Gerçi ağırlıkla YNK çizgisine angajeydi ancak o yılların şartları ve ilişkilerin karakteristiği öyleydi. O zamanlar "kamplaşma" egemendi. Bazıları da aynı ölçülerde PDK'ye destek veriyordu fakat objektif açıdan tümünün hedefi "Güney Kurdistan Devrimi"ne yardımcı olup destek vermekti. Necmettin, Kurdistan'ın dört parçası bakımından, ülkesel ve ulusal anlamda “Milli Devrimci”ydi. Kurdistan'ın tam bir yurtsever devrimcisiydi. O yıllarda Güney Kurdistan'da silahlı savaşım vardı ve kendi analizine göre Irak Saddam rejiminin kolonyalizmine karşı Güney Kurdistan ulusal kurtuluş mücadelesi konjonktürel olarak öncelikliydi. Bu nedenle aktif destek veriyordu. Yani Güney Devrimi, onun ajandasında birinci gündemdi ama aynı zamanda, 1979'da Humeyni rejiminin saldırılarına karşı "Doğu Kurdistan" silahlı direnişiyle de dayanışıyordu. Necmettin "Kuzey Kurdistan" mücadelesi için de silahlı savaşıma inanıyordu, bunun için örgütlü bir faaliyet içindeydi ve KAK adıyla organize bir çalışma yürütüyorlardı. KAK'ın kuruluşu genelde 1978 olarak bilinmekle beraber, yakından tanıdığım kurucu ve yöneticilerinden Mamosta X., KAK'ın 1977 sonlarında kurulduğunu belirtmişti.

 

Bir Kurdistan devrimcisi olarak Necmettin Büyükkaya

Sonuçta Necmettin ulusal düşünüyordu, onun ideali "Büyük Kurdistan"dı. Bu nedenle de kendini bir parçayla sınırlamıyor, bütünlükçü düşünüyordu ve bir Kurdistan devrimcisiydi. Nerede, hangi parçada ona ihtiyaç olsa orada olmaya çabalıyordu. Necmettin bugün yaşasaydı "Ulusal ve Ülkesel Birlik" için pozitif ve yapıcı bir rol oynardı. Kurdistan ulusal kurtuluş mücadelesi cesur, korkusuz, savaşımcı bir devrimcisini; seçkin, öncü ve yeri doldurulamaz bir kadrosunu kaybetti. İlişkimizin olduğu dönem Necmettin’in düşünce ve pratiğiyle bugün rahatlıkla söyleyebilirim ki eğer yaşıyor olsaydı, "Kurdistan Ulusal Birliği" için omuz omuza çalışıyor olurduk. Necmettin, bu "Her şey ulusal birlik için" tavrını Diyarbakır Hapishanesinde de gösterdi. Hapishanede Zinar, Zinarê Mezin adıyla anıldığını, o dönem birlikte olanlar anlatıyor. (Türkçe soyadı "Büyükkaya" zaten Kürtçe "Zinarê Mezin" anlamındadır). O zinar yani kaya gibi bir devrimci olduğu için teslimiyeti reddetti, bilinçli olarak direniş ve mücadele tarafını seçti. O dönemin çok ağır işkence şartlarında direniş hattının yaratıcıları, öncüleri ve savaşımın en önünde olan PKK'li tutsaklarla dayanıştı, onlarla omuz omuza mücadele etti. Mustafa Harputlu (A. B.) ve daha birçok PKK'li tutsakla beraber ölümüne işkence gördü ve Diyarbakır Hapishanesinde bu uğurda canını verdi. 1983 sonu ve 1984 başı tek tip elbiseye karşı direniş çok etkili oldu ama o oranda da baskı gördü... Mustafa Harputlu da Necmettin ile beraber o ağır saldırıda komalık edildi ve hatta öldüğü duyuruldu ancak sonradan mucize eseri kurtuldu. Mustafa Harputlu, uzun hapishane dönemini bitirdikten sonra bugün, o ağır işkencelerin yarattığı hasarı yaşasa da mücadeleye aynı kararlılıkla devam ediyor... Serxwebûn gazetesi o ünlü direnişten söz ederken şöyle yazıyordu: "Gazetemize ulaşan bilgilere göre, Diyarbakır Cezaevindeki Ocak 1984 direnişinde şehit olduğu belirtilen tutukluların isimleri şöyledir; İsmet Karak, Ahmet Bayık, Halil Çatak, Necmettin Büyükkaya ve Yılmaz Demir. PKK Davası tutuklularından Muzaffer Ayata, Ali Rıza Altun, Mehmet Şener, Celalettin Delibaş, Mehmet Can Yücel, İdris Güzel, Mustafa Karasu, Haydar Geçilmez, Metin Aslan, Şükrü Gülmüş, Mahmut Oğuz, Mehmet Tekin ve Bedrettin Kavak'ın ise koma durumunda oldukları ama buna rağmen eylemi sürdürdükleri bildirildi.” (Sayı 26, Şubat 1984)

Necmettin, pratiğiyle kendisini ölümsüzleştirdi. Birçok kişi o dönemde kendini direniş hattından uzak tutuyordu ama o yapmadı ve başı dik, alnı ak bir biçimde kendini büyük Kürt ve Kurdistan davasına feda etti. Yukarıda belirtmiştim; mücadele pratiğinde görüldü ki Necmettin, sadece baba evinin büyük kapısının içindeki küçük kapıdan geçerken başını eğerdi... T.C. devlet zulmüne, ünlü işkencehane Diyarbakır Hapishanesindeki vahşete baş eğmemek için canını verdi... Kürtler ve Kurdistan Necmettin'i, Necmettinleri unutmamalı ve unutmayacak.

Tabii en sonunda özce şunu da belirtmeliyim: Bir insanı, bir devrimciyi, bir yurtseveri; bir hak, hukuk, adalet, barış, kurtuluş, özgürlük ve eşitlik aktivistini; bir dava adamını; bir Kurdistan politikacısını anlattık, tasvir ettik. Hiç kuşkusuz her insan gibi doğrusu, yanlışı, eksiği, fazlası, eksisi, artısı vardı. Nihayetinde Kurdistan siyaset dünyasının, aktif ve iddia sahibi bir insanıydı. Analiz ve değerlendirmelerinde katılınacak, katılınmayacak birçok yan vardır veya olabilir ama tüm politik kişiliğinin dışında bir insan olarak Necmettin'in ardından söylenecek en özlü ve hak teslim eden söz şudur: İyi, dürüst, temiz, mücadeleci, özverili, güvenilir, dayanışmacı, paylaşımcı, hayırlı, vefalı bir insandı.

Dostum Necmettin'i yani Kak Selah'ı sevgiyle, özlemle anıyorum.

İşkencelerde şehit edilen ve tüm hasarlara karşın bugün mücadeleye devam eden direnişçilere selam olsun!..

 

II. Bölüm: YNK'li dostum Şivan Saleyî'nin anlatımıyla Necmettin...

 

Dipnot:

(*) Necmettin'in şehit edildiği gün ile ilgili değişik tarihler veriliyor. Biz 23 Ocak 1984 olarak biliyoruz ancak kardeşi Şerwan Büyükkaya'nın hazırlayıp yayınladığı "Necmettin Büyükkaya - Kalemimden Sayfalar" kitabında 22 Ocak 1984, internet dünyasında yer alan kimi belgelerde 24 Ocak 1984 olarak geçiyor. Biz 23 Ocak gününü esas aldık çünkü tanıkların anlatımına göre, 23 Ocak 1984 günü yapılan saldırıda ağır yaralı olarak, baygın ve hareketsiz halde hastaneye kaldırılırken ya ölmüştü ya yolda öldü ya da hastanede yaşamını yitirdi Necmettin. Necmettin ile aynı halde hastaneye kaldırılan Mustafa Harputlu da (A. B.) tarihi 23 Ocak 1984 olarak hatırladığını belirtmişti. Necmettin'in kaybıyla ilgili resmi açıklama ise 24 Ocak 1984'te yapıldı.

 

Kısaltmalar:

DDKO: Devrimci Doğu Kültür Ocakları

DDKD: Devrimci Demokratik Kültür Derneği

İz-DDKD: İzmir Devrimci Demokratik Kültür Derneği

DHKD: Devrimci Halk Kültür Derneği

DGM: Devlet Güvenlik Mahkemesi

CHP: Cumhuriyet Halk Partisi

MSP: Milli Selamet Partisi

TKSP: Türkiye Kurdistanı Sosyalist Partisi

KİP: Kurdistan İşçi Partisi (Bugünkü PKK değil)

KAK: Komeleya Azadîya Kurdistanê - Kurdistan Özgürlük Örgütü

PKK: Partîya Karkerên Kurdistanê / Kurdistan İşçi Partisi

PDK: Partîya Demokrat ya Kurdistanê / Kurdistan Demokrat Partisi

PDK-T: Partîya Demokrat ya Kurdistanê-Tirkîye / T-KDP: Türkiye-Kurdistan Demokrat Partisi

YNK: Yêkîtîya Niştimanî ya Kurdistanê / Kurdistan Yurtsever Birliği

Mam Celal: Celal Talabanî

KSH: Kurdistan Sosyalist Hareketi [Bizotneweya Sosyalîst ya Kurdistanê]

DİSK: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu

TİP: Türkiye İşçi Partisi

AÜ ZF: Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi

AÜ SBF: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi

71 tevkifatı: 1971 tutuklamaları

74 affı: 1974 Genel Affı

77: 1977

83: 1983

84: 1984

 

Yayın Tarihi: 23/01/2024