“DAİŞ’in pençelerinden kurtulup bize doğru gelen her sivilde kendime hâkim olamayıp mücadelemi daha da büyütüyordum. Bir insanı öldürmek basit olabilir ancak onu canlandırmak mümkün değildir. Her bir sivilin DAİŞ’in elinden kurtulması yeniden doğuş demekti”
Dicle ve Fırat nehirleri arasında, bereketli Mezopotamya topraklarında kadim zamanlardan beri birbirinden farklı oluşum ve topluluklar eşitlik ve barış içerisinde, bir arada yaşamışlardır. Tarihi belge ve kanıtlar da bunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde doğrular. Ancak sınıfların ortaya çıkmasıyla birlikte eşitlik ve barış temelindeki bu sistem yavaş yavaş ortadan kalkarken burada yaşayan topluluklar birbirine karşı kışkırtılmaya başlandı. Şüphesiz bu durum halk ve toplulukların isteği dışında, egemen güçlerin zoruyla gerçekleşmiştir.
Yakın tarihte, Suriye ve Rojava’yı benzer bir kargaşaya sürükleme girişimleri olmuş ve bu girişimler hala sürmektedir. Fakat 19 Temmuz Rojava Devrimi’nin kıvılcımı çakılınca bu durum egemenler aleyhine değişti ve halklar birbirinin etrafında kenetlendi. Bunun en belirgin örneklerinden biri de bölgede yaşayan Kürt, Arap, Süryani Ermeni ve daha sayamadığımız birçok halktan gençlerin aynı cephede savaşıp kardeşlik içinde yaşayacakları bir düzen inşa etmek için canlarını feda etmeleri oldu.
***
Şehit Ednan Ebu Emced
Kendi direniş ordusunu kurdu
Bu şehitlerden biri Minbic Askeri Meclisi’nin öncü komutanlarından Ednan Ebu Emced’dir. Ednan Ebu Emced, 29 Ağustos 2017 tarihinde Reqa’nın DAİŞ’ten özgürleştirilmesi için Fırat’ın Gazabı Hamlesi kapsamında en ön cephelerde savaşırken şehit düştü. Halkların Baharı, Suriye’ye sıçradığımda Ebu Emced de Minbic’de gerçekleştirilen özgürlük protestolarına katılarak devrim sürecine dahil oldu. Doğru temelde bir devrimin geliştiğini ve buna karşın Türk devletinin çıkarları doğrultusunda hareket eden “Özgür Ordu” diye bir oluşum kurulduğunu gören Ebu Emced, kendisi için faklı bir yol çizdi.
Şehadetinden önce basına verdiği bir demeçte, “Halkımı, DAİŞ çeteleri ve bölgede bir güç olmaya çalışan diğer çetelerin zulmünden kurtarmak istiyorum” sözleriyle devrime katılım nedenini açıklamıştı.
2014 yılında birkaç arkadaşlarıyla bir araya gelip Şemis El-Şemal Tugayı’nı kurdu ve Türk devletinin kontrolündeki çete gruplarının saldırılarına karşı bir direniş cephesi oluşturdu. DAİŞ çetelerinin 2014’te Kobanî Kantonu’na saldırmasıyla Ebu Emced de Kobanî savunmasına katıldı. Daha sonra Girê Spî’nin hamlesi, Rojava Barajı (Tişrîn Barajı), Hol, Şedadê ve Minbic’de savaştı. Son olarak da Reqa’nın özgürleştirilmesi hamlesinde yer aldı ve burada şehadete ulaştı.
Şehit Ebu Emced, her zaman savaşın en ön cephesinde ve en zorlu operasyonlarda yer aldı. Güler yüzüyle, yoldaşlık ruhuyla, uğruna savaştığı davaya olan inancıyla tanınıyordu. Bölge halklarının bir aradalığını korumaya dönük geniş bir perspektifi ve güçlü çözümlemeleri vardı. Halkların birliğine hizmet eden çalışmalara destek oldu.
Barışın elçisi
Şehadetinden önce basına verdiği bir demeçte, “Halkımı, DAİŞ çeteleri ve bölgede bir güç olmaya çalışan diğer çetelerin zulmünden kurtarmak istiyorum” sözleriyle devrime katılım nedenini açıklamıştı.
“DAİŞ’in pençelerinden kurtulup bize doğru gelen her sivilde kendime hâkim olamayıp mücadelemi daha da büyütüyordum. Bir insanı öldürmek basit olabilir ancak onu canlandırmak mümkün değildir. Her bir sivilin DAİŞ’in elinden kurtulması yeniden doğuş demekti” diyen Şehit Ednan Ebu Emced, şehadetine kadar hep mücadele etti ve bu yüzden halk arasında “barış elçisi” olarak tanındı.
***
Şehit Seida El-Hermas ve Şehit Hind El-Xidêr
Seida ve Hind
Kadınlar, Rojava Devrimi boyunca ön saflarda yerlerini aldı. Bu yüzden Rojava Devrimi, halkların devrimi olmakla beraber aynı zamanda bir kadın devrimidir de. Arap kadın savaşçılar girdikleri çetin savaşlar ve verdikleri büyük mücadelelerle devrime yapılabilecek en büyük katkıyı yaptılar. Devrim süreci boyunca yüzlerce Arap kadın şehit oldu, yüzlercesi yaralandı. Şehadeti büyük etki yaratan kahraman savaşçılar ise Seida El-Hermas ve Hind El-Xidêr.
Seida El-Hermas, Hesekê’ye bağlı Til El-Şayir beldesinin meclis eşbaşkanıydı. Hind El-Xidêr de onun yardımcısı ve vekiliydi. DAİŞ çeteleri, 12 Ocak 2021’de iki kadını kaçırıp, katletti.
Çetelere korku saldılar
İki kadın da Özerk Yönetim’in kuruluş sürecinde toplumsal örgütleme çalışmalarında yer almıştı. Seida El- Hermas ve Hind El-Xidêr şehadetlerinden önce Hawar Haber Ajansına (ANHA) “Bölge, binlerce şehit verdi. Türk devleti ve çeteleri mağlup olana kadar da daha binlerce şehit vermeye hazır” demişti.
Seida Feysel El-Hermas, “Türkiye sömürgeci bir devlettir ve Osmanlı’yı canlandırmak istiyor” derken, Hind El-Xidêr ise, “Halklar, topraklarının her bir karışını savunmak için dayanışma içinde ve bu ısrarla Türk devletine karşı galip gelecektir” sözlerini kullanmıştı.
Seida ve Hind, aynı zamanda dayatılan gelenekler zincirleri kırıp toplumun ilerlemesi için kadınlara öncülük etti. Ve şöyle söylerlerdi: “Kürtler ve Araplar kardeştir, bu düzeni kalıcı kılmamız gerekiyor.” Kürt ve Arap halklarının kardeşliğini savunup bu kardeşliği sonsuza taşıma gerekliliğini savundular. Arap toplumunda kadının yeri her ne kadar geriletilmiş de olsa, Arap kadınların da söylediği gibi, Önder Apo’nun fikirleri ve felsefesi sayesinde özgürlüklerini kazanıp kendilerine yeni bir yaşam inşa ettiler.
Köleliğe başkaldırıydı
Seida Feysel El-Hermas, “Türkiye sömürgeci bir devlettir ve Osmanlı’yı canlandırmak istiyor” derken, Hind El-Xidêr ise, “Halklar, topraklarının her bir karışını savunmak için dayanışma içinde ve bu ısrarla Türk devletine karşı galip gelecektir” sözlerini kullanmıştı. Bu ifadeler aslında Rojava topraklarında yaşayan Kürt ve Arap halklarının birlikteliğinin önündeki asıl engelin ne olduğunu da açıklıyordu. İki devrimci kadın halkların kardeşliği ve kadın mücadelesinin özgürlükle sonuçlanması için kendini feda etti. Her ne kadar Türk devleti ve DAİŞ’in amacı kaos çıkarmak ve kadınları tekrar köle yapmak olsa da planları boşa çıktı. Bugün baktığımızda yüzlerce Arap kadın direnişe katıldı.
Yayın Tarihi: 23/05/2024