Kürtler, DAİŞ’e karşı savaşta sadece kendileri için değil tüm Suriyeliler için direnince Arap, Süryani ve Ermeni güçler de kurtuluşun Özerk Yönetim’de olduğunu gördü. MSD eski başkanı Riyad Derar, “Abdullah Öcalan’ın düşünceleri halklar arasında dengenin oluşmasını ve bağların güçlenmesini sağladı” dedi.
‘Kürt-Arap İlişkileri’ne odaklanınca üzerinde en çok durulması gereken bölge elbette Rojava ve Suriye. 2011 yılında Tunus’ta başlayan ve Ortadoğu’ya yayılan Halkların Baharı elbette Suriye’ye de sıçrayacaktı. Halk, 2003’te Irak Baası’nın yıkılmasından 8 yıl sonra Suriye Baası’nın da yıkılması için sokaklara çıkmıştı. Süveyda ve ardından Dera’da halkın Beşar Esad liderliğindeki Baas Partisi’ne karşı ayaklanması Rojavayê Kurdistan’da Kürtler için de tarihi bir fırsat doğurdu. Yani, Suriye’deki ‘Bahar’ kimi güçlere yeni bir başlangıç, kimisine kriz, kimisine ise belirsizlik getirdi.
Denklemlerin, güçlerin ve aktörlerin çoklu olduğu Suriye 13 yıldır krizle boğuşuyor. Tabi burada birleşik bir Suriye yok. Suriye coğrafyasında üçe bölünmüş bir yönetim söz konusu. Kürtler, 1980’li yıllarda Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’ye geçişiyle kimliğini tanıdı ve ulus olma düzeyinde bilinçlendi. Temelini o yıllarda alan Kürtler, Halkların Baharı başladığında Xebat Dêrik, Ferhad Dêrik, Sosin Bîrhat, Jiyan Tolhildan, Dilar Heleb, Warşîn Cûdî ve Serhed Lewend gibi YPG ve YPJ’li kadrolar öncülüğünde çoktan örgütlenmeye başlamıştı. Kürtler, örgütlenirken Demokratik Ulus paradigmasını esas alarak diğer halklarla ortak bir gelecek kurmayı amaç edindi ve başardı. Bugün söz konusu üç parçaya bölünmüş bölgede, Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi Rojavayê Kurdistan’a hâkim. Diğer iki yönetim ise Beşar Esad kontrolündeki bölgeler ile Türk devletinin desteklediği Heyet Tahrir El Şam (HTŞ), Cebhet El Nusra, Ahrar El Şam gibi çete gruplarının işgali altındaki bölgeler. Coğrafik açıdan durum böyleyken güvenliğin ve istikrarın hâkim olduğu tek bölge elbette Özerk Yönetim Bölgesi.
Beşar Esad’ın, halkların değişim talebini şiddetle bastırmaya çalışması krizin derinleşmesine neden olurken Suriyeli Arap siyasetçi Riyad Derar, Baas Partisi’nin 1963 yılından bu yana yanlış politika yürüttüğünü söylüyor.
Suriye’de krize müdahil olan Rusya, Türkiye ve İran, halklara çözüm sunmak yerine kaosu yeniden tırmandırmaya çalışıyor. Riyad Derar, “Kürt, Arap ve diğer halkların birleşmek dışında şansı yok. Müdahil ülkeleri halkları değil, çıkarlarını düşünüyor. ‘Herkesin Suriyesi’ni yeniden kurmak için diyalogdan başka şansımız yok” şeklinde konuştu.
‘Böl-yönet’ politikası, kaosu doğurdu
Hafız Esad’ın iktidara ilk geldiği anda halkları ‘bölerek kontrol altına almak’ istediğini söyleyen Demokratik Suriye Meclisi (MSD) eski başkanı Riyad Derar, “Rejim, iktidarının ömrünü uzatmak için ‘böl’ ve ‘yönet’ politikasını yürütüyordu. Halklar arasındaki çatışmaları körükledi. Suriye’nin Arapların ülkesi olduğunu her seferinde dayatarak diğer halkları dışladı. Böyle olunca haliyle ne ulusal birlik oldu ne de gerçek bir kontrol sağladı” dedi.
Arap ülkesi hayal
Hem Irak hem de Suriye’deki Baas sisteminin güvenlikçi politikalara dayandığını ve tek umutlarının “Arap ülkesi” olduğunu ifade eden Derar, milliyetçi siyasetin her iki ülkede yol açtığı sorunları anlattı: “Yıllarca sadece çatışmalara ve düşmanlığa tanık olduk. Baas Partisi, iki ülkeyi birleştiremedi ve Arap Birliği büyük bir yalan oldu. Peki ne mi oldu? 2003’te Irak’ta Saddam Hüseyin öncülüğündeki Baas rejimi yıkıldı, onun yerine mezhepçi bir rejim ortaya çıktı. Herhangi bir halkın veya grubun desteği yoksa mezhepçiliğe dayalı yönetim en kötü yönetim biçimi olarak sürekli karşımıza çıkar. Dolayısıyla bugün rejimin Suriye’de Rusya ve İran’ın desteğiyle ayakta kalması da biraz buna dayanıyor. Kendi kontrol ettiği bölgelerde aynı sistemi yürütüyor.”
Kürtler herkes için savaştı
Derar, bölgenin yıllarca bu mezhepçi dar zihniyetle yönetildiğini Öcalan’ın fikirlerinin ise sadece Kürtler arasında yayıldığını söyledi. Ancak Özerk Yönetim projesinin temelleri yeni atılınca seyrin değiştiğini belirtti ve ekledi: “DAİŞ bölgeye saldırınca cepheye ilk olarak Kürtler koştu. Diğer halklar, Kürtlerin sadece kendileri için değil bölgedeki herkes için savaştığını, şehit düştüğünü gördü. Bu da halklar arasında bir dengenin oluşmasını sağladı. Savaşta zaferler kazanıldıkça Arap, Süryani-Asuri ve Ermeniler kurtuluşun gerçekten Özerk Yönetim projesinde olduğunu anladı. Bu insanlar ilk defa siyasetten askeri alana, eğitime, sağlığa, yönetime, hayatın her alanında söz sahibi oldu. Evet bu ilkti ve halklar artık ‘ben de varım’ diyebiliyordu. ‘Halkların kardeşliği’ yayıldı ve birlik bağları güçlendi. Tüm bu etkenler Öcalan’ın fikirlerinin daha fazla yayılmasının kapısını araladı. Artık halkların ortak gücü daha anlamlı ve etkili hale gelmiş oldu.”
Riyad Derar
Dêrazor’da gerilimi Şam yönlendiriyor
Özerk Yönetim bölgelerinde güvenlik sağlanmış, halk birlik içinde yaşarken, özellikle Dêrazor’da Arap aşiretlerin yoğun olduğu bölgede Türk devleti ve İran’ın eliyle gerilim çıkarılmaya çalışılıyor. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanı Mazlum Ebdî, güvenliği sağlamak ve halklar arasındaki köprülerin yıkılmaması için sık sık Arap aşiretleriyle toplantılar gerçekleştiriyor. QSD’nin yanı sıra MSD ve bölgedeki diğer siyasi partiler de birlik için temaslarını sürdürüyor.
Riyad Derar, Dêrazor’da ortaya çıkan gerilimin Esad rejimi tarafından yönlendirildiğini ve burada da ‘böl-yönet’ politikasını yürütmeye çalıştığını söyledi. Bunu ise Astana’da müzakere adı altında kurulan pazarlık masasında çıkan sonuçlar doğrultusunda yaptığını ekledi. “Rejim, son yıllarda Rusya’nın desteğiyle ‘Astana müzakereleri’ yoluyla halkların kazanımlarına düşmanlığını sürdürüyor. Bakın bölge sürekli tehdit ve saldırı altında, aynı zamanda ambargoyla Özerk Yönetim’i yıkmak, halkı göçertmek, ekonomik krizle boğmak, dört bir yandan nefessiz bırakıp teslim almak istiyor. Buna karşın Özerk Yönetim’in birlik çalışmaları sürüyor. Tüm halkların katıldığı ortak bir perspektifle Astana’daki pazarlıklar boşa düşürülebilir. Sonuç olarak dün DAİŞ’i yenen halklar bugün birlikte yaşıyor ve geleceğini garanti altına almaya çalışıyor.”
Tarihi yeniden yazabiliriz
Suriye’de krizin başladığı günden bu yana uluslararası güçler çözüm için Cenevre ve Astana’da toplantılar düzenliyor. Türkiye, Rusya ve İran’ın müdahil olduğu diyalog masasından yıllardır halkların taleplerini karşılayacak tek somut çözüm önerisi yok. Aksine her seferinde Özerk Yönetim ‘ayrılıkçı güç’ olarak tanımlanıyor ve QSD çatısı altındaki askeri güçlerin Şam rejimine bağlanması dayatılıyor. Yani, halkların omuz omuza savaşarak kurduğu yönetim yıkılmak, iradesi yok sayılmak ve yeni kaoslar çıkarılmak isteniyor. Yazının başında belirttiğimiz üç bölgeye ayrılmış yönetimlerden Özerk Yönetim temsilcileri ‘müzakere masalarına’ çağrılmazken, bölgeyi savaş alanına çeviren çete gruplarının temsilcileri çağrılıyor.
Kalıcı çözüm için tüm tarafların hatta gerçek tarafların masaya oturup, kriz tarihini sil baştan yazabileceğini belirten Riyad Derar, şunları ekledi: “Çözüm için birleşmek dışında başka şansımız yok. Rejimle normalleşmeye başlayan diğer Arap ülkeleri de kendi içlerinde çatışma halinde. Suriye şu anda çözüm konseptinden çok uzakta. Üstelik krize dahil olan ülkeler çözümle ilgilenmiyor. Çözüm bizim elimizde, buranın sahibi biziz. İster ABD olsun ister Rusya ister İran, herkes kendi çıkarına bakıyor. Halkın talepleri, beklentileri nedir bilmiyorlar. Özcesi, tarihin seyrini değiştirebiliriz ve bu fırsatı değerlendirip siyasetle bir gelecek belirleyebiliriz. ‘Herkesin Suriyesi’ni yeniden kurmak için diyalogdan başka şansımız yok.”
Yayın Tarihi: 16/05/2024