Düzenlemeyle hiçbir politik, toplumsal gücü kapsam dışı bırakmıyor yönetmelik. Yaklaşımın esasını açan adeta ya seferberlik ve savaş haline katılan milli güç unsurlarına dahilsin ya da hedef düşman mottosu kural haline getiriliyor.
Seferberlik Yönetmeliği bize ne gösteriyor? Pratik hayat içindeki hukuki ilişkinin taraflarını güvenlik veçhesinden nasıl konumlandırıyor ve nasıl tarif ediyor? Yönetmelik, baskı ve zor aygıtına indirgenen güvenlik devleti yapılanmasının yasal metinlere göre değil, duruma göre harekete geçebilmesinin yasal pürüzlerini temizlemiş olabilir mi?
Düzenlemedeki “seferberlik ve savaş hali kanunu ve diğer kanunlarda” cümlesi ilga edilen tüzük ve halen yürürlükteki kanunda da yer alırken sonra gelen “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde yer alan seferberlik ve savaş hali hükümlerinin” cümlesi yeni eklenmiş.
Burada soruları açma imkânı olmadığının farkındayım. Yine de tartışmanın karmaşası içinde meseleyi kavrarken hangi patikalardan yürüdüğümü göstermesi açısından başlangıç perspektifimi vurgulamayı gerekli buluyorum.
Şunu görmemiz gerekli: yönetmelik bir bütünün parçası ve o bütünün içindekilerle kimi noktalarda çelişse de bağlantı halinde. Bütünün işlemesindeki politik uyuma, hıza, kapasiteye dinamik katkı sağlama iddiasıyla hazırlanmış. O bütün, Güvenlik Devleti ve onun hukukunu oluşturan neo-faşist politik hukuk rejimi.
Rejimin popüler tabirle “bütün düğmelere birden basması”, güncel, anlık yönelimlerin karmaşıklığı ve hukuk dogmatiğinin sonu gelmez metin yorumları arasında kaybolup gitmemiz neo-faşist politik hukuk bütününü gözden kaybetmemize yol açabilir. Dolayısıyla karmaşıklığın arasında kaybolmamak ve yönetmeliğin getirdiği yeni detayları görebilmek için Ockham’ın Usturası faydalı olabilir.
Yönetmelik, bütüne iştirak etmekle birlikte pratik fonksiyonunu bütün içinde ayrı bir yere koyan iki detaya sahip. Düzenlemenin esasını ve bu esasın gerçek hayatta karşımıza hangi pratikle çıkacağını bu iki yeni detay saklıyor.
İlki hukuki ilişkinin rejimin iradesiyle ilgili tarafının hız ve kapasitesini yoğunlaştırırken, ikincisi hukuki ilişkinin diğer tarafını yani yurttaşları, grupları, politik örgütleri, sınıfları, halkları yasal güvencelerin tamamen dışına atarak yurttaşlıktan gayri milli güç kategorisine yerleştiriyor. Ve bugüne kadar pratik olan yönetmelikle yasal mevzuata giriyor.
Hukuki ilişkinin rejim tarafını tahkim eden yönetmeliğin ilk detayı 1. madde (b) bendinde yer alıyor. Yeni düzenleme şöyle:
“b) Barıştan itibaren, 4/11/1983 tarihli ve 2941 sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu ile ilgili diğer kanunlarda ve Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde yer alan seferberlik ve savaş hâli hükümlerinin uygulanma esaslarının, hazırlık ve teşkilatlanmaya ilişkin hususların, tüm kamu idarelerine, kurum ve kuruluşlara, buralardaki personele, gerçek ve tüzel kişilere verilecek görevlerin, yetkilerin, sorumlulukların ve yükümlülüklerin belirlenmesi, yerine getirilmesinin takip edilmesi ve hazırlıkların tatbikatlarda veya eğitimlerde uygulanarak denenmesine,”
Düzenlemedeki “seferberlik ve savaş hali kanunu ve diğer kanunlarda” cümlesi ilga edilen tüzük ve halen yürürlükteki kanunda da yer alırken sonra gelen “Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde yer alan seferberlik ve savaş hali hükümlerinin” cümlesi yeni eklenmiş.
Bu düzenleme ile hiçbir sınırlama olmaksızın Cumhurbaşkanına kararnamelerle hangi hallerin seferberlik ve savaş hali olarak tarif edileceğine dair karar verme imkânı tanınmış. Başka deyişle ne yönetmeliğin dayanağı olan kanunda ne de ilga edilen tüzükte Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle ilgili olarak görevlendirme yetkisi dışında hiçbir düzenleme bulunmazken yeni çıkarılan yönetmelikte kanuni mevzuatta sayılan savaş ve seferberlik hallerine ek olarak cumhurbaşkanına kararnamelerle yeni savaş ve seferberlik halleri kararlaştırma yetkisi verilmiş.
Yönetmelik, topyekûn savunma tanımına uygun milli güç unsurlarına dahil olanların bir kısmını Cumhurbaşkanı kararnameleriyle sivil milis formasyonunda kurumsallaştırma imkânı da getiriyor. Rejim, politik hedeflerine karşı tehdidin oluştuğu bölgedeki kimi grupları da dahil ederek valilere bağlı yerel örgütlenmeler oluşturabilir.
Hukuki ilişkinin diğer tarafı yani yurttaşlar, gruplar, sınıflar, halklar, partiler ve politik örgütlerle ilgili ikinci detayı ise yönetmeliğin “Tanımlar” başlıklı 4.m.si (öö) alt bendinde düzenlenen “Topyekûn savunma” tanımı.
Gerek yönetmeliğin dayanağı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu’nda gerekse de ilga edilen tüzükte tarif, tanım olarak yer almayan fakat yönetmelikte ayrı bir alt bend olarak düzenlenen “Topyekûn savunma” tanımı yeni eklenen bir düzenleme itibariyle dikkate değer.
Tanım şöyle;
“öö) Topyekûn savunma: Ülkenin maddi ve manevi tüm millî güç unsurları ile bir bütün hâlinde savunulmasını,”
Düzenlemeyle hiçbir politik, toplumsal gücü kapsam dışı bırakmıyor yönetmelik. Yaklaşımın esasını açan adeta ya seferberlik ve savaş haline katılan milli güç unsurlarına dahilsin ya da hedef düşman mottosu kural haline getiriliyor. “Topyekûn” dışında kalan her ne var ise onu ülke içinde ve dışında politik hukuk kapsamında düşman ilan edebilme imkânını veriyor. Oysa kimi partiler, örgütler, toplumsal sınıflar, halklar, katmanlar, gruplar, yurttaşlar topyekûn savunma ve milli güç unsurlarının dışında kalma ve hatta seferberlik ve savaş hali ilanına itiraz etme iradesi gösterebilir. Sonuç itibariyle herhangi bir nedenle politik olarak onaylamadığın siyasi bir iktidarın veya rejimin aldığı karara itiraz etme iradesi gösterilmelidir de.
Burada şunun altını çizmek önemli sanıyorum. Yönetmelik, topyekûn savunma tanımına uygun milli güç unsurlarına dahil olanların bir kısmını Cumhurbaşkanı kararnameleriyle sivil milis formasyonunda kurumsallaştırma imkânı da getiriyor. Rejim, politik hedeflerine karşı tehdidin oluştuğu bölgedeki kimi grupları da dahil ederek valilere bağlı yerel örgütlenmeler oluşturabilir. Bu tür örgütlenmeler yarı askeri faaliyetler dahil olmak üzere hedef bölgenin üzerinde basınç oluşturma, yıldırma, korkutma yoluyla kaygı ve dehşet yaratabilir. Bu yönelimin gerçekleştirileceği güncel adres güneyi hedef alan resmî açıklamalara bakılırsa öncelikle kuşkusuz Kürt coğrafyası.
Anladığımız, yönetmelik Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini kanuni mevzuatla eş kabul etmekle siyasi iktidara iç güvenlikle ilgili herhangi bir durumu seferberlik haline indirgeme imkânı vermekte, seferberlik hali ile olağanüstü hâl arasındaki farkları silecek pratiklere politiko-jüridik meşruluk kazandırmaktadır. Daha da ötesi, etki ajanlığı yasasıyla bir paket olarak bakıldığında iç ve dış güvenlik arasındaki ayrımların da silindiği tartışmasızdır.
Sıkıyönetim yasası 2017 yılında kaldırılmıştı. Rejim, yaşadığımız yüzyılda olağanüstü hal yasasının da hız, kapasite ve hegemonik kapsam itibariyle yeterli olamayacağına karar vermiş olabilir. Dolayısıyla devlet, klişe tabirle “istisna hali”nin ana halkasını seferberlik ve savaş hali pratiklerinde, güvenlik devleti ve neo-faşist hukukun sigortasını da o halkada, tek bir odak etrafında toparlamaya karar vermiş gözüküyor.
Yeni yönetmelikte politik olanla hukuki olanın sert bir çekirdek olarak kaynaştığını görmeliyiz. Dolayısıyla “bu politik, bu hukuki veya bu hukuki değil siyasi” ayrımının geçmiş yüzyılda kaldığını, bugün karşımızda duran gerçekliği açamadığını anlamalıyız. O halde, politik olanla hukuki olanı radikal demokratlar ve sosyalistler de kaynaştırmalı, hukuki ilişkileri diğer dinamiklerden izole eden paradigmalarından acilen kurtulmalıdır. Yönetmeliğin kavranacak en önemli noktası da burasıdır.
Yayın Tarihi: 30/05/2024