Qamişlo Serhildanı, Kürt-Arap İlişkileri açısından bir dönüm noktasıydı. Zira burada rejim yanlısı Arap aşiretlerinin saldırmasıyla birlikte, rejime muhalif ve hem Rojava hem de Başûr’da Kürtlerle iyi ilişkiler geliştiren başta Şammar Aşireti olmak üzere Arap aşiretlerinden bazılarının aldıkları pozisyon gelecekte bir ittifakın örülebilmesine olanak sundu.
Kürt-Arap İttifakı, Kürtlerin tarihsel olarak yaşadığı coğrafyada komşu halklarla demokratik bir ulus yaratma çabalarının en önemli pratiklerinden biri. Ama diğer yandan, belki de Türkiye sathına nazaran daha az önemseneni. Zira unutulmamalı ki, Kurdistan aynı zamanda bir Kürt-Arap coğrafyası ve burada gelişen ittifak coğrafyanın geleceği anlamına gelmekte. Bu ittifakın kıymeti Bakurê Kurdistan siyasal alanında yeterli düzeyde ele alınmamakta ve Kürt aydınının zihin dünyasını genel anlamda Türkiye sathındaki politik oluş-bozuluşlar işgal ettiği için bahse konu ittifakın neden önem arz ettiği sorgulanmamaktadır. Ayrıca dil ve alfabe farklılıkları da bu tartışmanın yapılmasının önündeki engellerden. Bu yazı, Kürt-Arap İttifakı’na yönelik tartışmaların eksikliğine yapılan vurgu açısından mütevazı bir katkı çabası olmakla birlikte, Kürt-Arap İttifakı’nın Kurdistan siyasetini nasıl ilgilendirdiğine dair bir tartışmayı da yürütmeye çalışacak.
Kürt-Arap ilişkilerinin tarihselliği
Arap devletleri, dört parça Kurdistan’ın iki parçasının, Başûrê Kurdistan ve Rojavayê Kurdistan’ın işgalcisi olmakla birlikte, bu iki parçadaki demografik yapıyı değiştirme amacıyla tarihsel süreç içerisinde kimi Arap aşiretlerini ya tam Kürt bölgesinin içerisine ya da sınırlarına yerleştirerek iskân siyaseti yürüttüler. Bunlardan Suriye Baası’nın nüfus mühendisliği planı olan ‘Arap Kuşağı’ verilebilecek müstesna örneklerden.
Arap Kuşağı, 1963 tarihinde Yüzbaşı Muhammed Talib El Hilal’in hükümete sunduğu rapor doğrultusunda ortaya çıktı. Hilal raporda, Kürtleri “Arap ulusunun gövdesinin bir parçasında gelişen habis bir tümör” olarak tanımladı ve bunun “vücuttan kesilip atılmasını” önerdi. Hilal’in sunduğu raporda, Arapların, Kürtlerin topraklarına yerleştirilmesinden, önde gelenlerinin sürgüne tâbi tutulmasına, “Kuzey Arap Kuşağı” adı verilen bölgenin askerileştirilmesine, Türk devleti tarafından arananların iade edilmesine, Arapça bilmeyenlerin seçme ve seçilme hakkının elinden alınmasına ve Arap olmayanlara vatandaşlık verilmemesine kadar varan on iki maddelik öneriler sıralandı. Bu plan aynı zamanda Rojavayê Kurdistan’da yaşayan Kürtlerin, Bakurê Kurdistan’da yaşayanlarla politik veya kültürel ortak zemin yakalamalarından duyulan endişeyi yansıtıyordu. Nihai olarak plan doğrultusunda, 1973-1976 yılları arasında Arap aşiretlerinin Kürt bölgesine yerleştirilmesi uygulamasına başlandı. Daha öncesinde, 1967’de ise Kürtlere dair her şey okul kitaplarından çıkartıldı. Çocuklarına Kürtçe isim vermek isteyen ebeveynler engellendi, Kürtçe kültürel faaliyetler yasaklandı, ev baskınları ve tutuklama dalgalarıyla Kürtler sindirilmeye çalışıldı. Süreç içerisinde, 2000’li yılları da kapsayacak şekilde baskılar sürdü.
2000’li yıllar Suriye’nin Kürt politikasında bazı dönüm noktaları içeriyordu. Aslında Hafız Esad’ın ölümünden sonra Beşar Esad’ın başa gelmesiyle Kürtlere yönelik baskılarda pozitif manada bir değişim durumu söz konusu değildi. Ancak diğer yandan, Suriye muhalefeti Kürtlerle ittifak için ortak zemin arayışına girdi. Bunda belirleyici etken 12 Mart 2004’te gerçekleşen Qamişlo Serhildanı’ydı. Qamişlo’nun Cihad ve Dêrazor’un Fitiwe takımları arasında oynanan futbol maçında çıkan olaylar Qamişlo sokaklarına yayılarak serhildana dönüştü. Serhildanın ortaya çıkmasını ve Kürt bölgesinin tamamına yayılmasını tetikleyen olay Başûrê Kurdistan’daki gelişmelerden bağımsız değildi. Dêrazor’un Sünni Arapları maç esnasında Iraklı diktatör ve Enfal katliamıyla adı “Kürt Kasabı”na çıkan Saddam Hüseyin’in adını tezahürat olarak kullandılar. Diğer yandan, o dönemde halen Rojavalılar nezdinde önemli yere sahip olan Mesud Barzanî ve Celal Talabanî gibi Kürt liderlerini aşağılayıcı tavırlar sergilediler. Buna kayıtsız kalmayan Qamişlo halkının karşılık vermesiyle olaylar büyüdü. Qamişlo Serhildanı, kısa zamanda Rojava’nın neredeyse tamamına yayıldı. Şam ve Halep başta olmak üzere kalabalık Kürt nüfusun bulunduğu Suriye’nin büyük kentlerinde de halk sokaklara çıktı.
Qamişlo Serhildanı, Kürt-Arap İlişkileri açısından bir dönüm noktasıydı. Zira burada rejim yanlısı Arap aşiretlerinin saldırmasıyla birlikte, rejime muhalif ve hem Rojava hem de Başûr’da Kürtlerle iyi ilişkiler geliştiren başta Şammar Aşireti olmak üzere Arap aşiretlerinden bazılarının aldıkları pozisyon gelecekte bir ittifakın örülebilmesine olanak sundu. Ayrıca serhildan sürecinde rejim ve aşiretlerin saldırılarına karşı çıkan Suriyeli insan hakları örgütleri ve siyasi partiler de bu ittifakın olanaklarını yarattılar.
DAİŞ’e karşı yürütülen savaş, Kurdistan’da yaşayan halkların kendilerini savunma pratikleri olduğu kadar aynı zamanda bu halkların ittifakının bir yönetim anlayışı ve toplumsal sözleşme etrafında birleşmesine vesile olan uluslaşma hamlesinin bir parçasıydı.
Düşmanlıktan müttefikliğe
Tunus’tan İran’a kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı kapsayan Arap Baharı ortaya çıktıktan sonra, Kürt-Arap İlişkileri farklı bir seyirde ilerledi. Arap Baharı’nın Libya, Suriye ve Irak’ta silahlı çatışmalara dönüşmesiyle birlikte Arap toplulukları, önce küresel Batı’nın ardından Rusya’nın müdahale etmesiyle sonu gelmeyen bir iç savaş halinin içerisine düştü. Suriye ve Irak özelinde Arap topluluğunun komşusu olması açısından Kürtler bu gelişmelerden doğrudan etkilendiler. Arap Baharı’nın önce Müslüman Kardeşler, sonra El Kaide, en sonunda DAİŞ tarafından kışa çevrilmesi Arap topluluklarını etkilediği gibi Kürtlerde de etnik düşmanlığın doğrudan muhatabı haline geldi. Ancak radikal İslamcı örgütlerin fetih siyasetlerinin hedef gözetmemesi açısından bu vahşet durumundan umut verici gelişmeler ortaya çıktı. DAİŞ’in Kurdistan’a saldırmasının ardından Kürt güçleri silahlı direnişlerini devreye koydular ve eş zamanlı olarak politik-toplumsal inşa da devam etti. Bu durum, Abdullah Öcalan’ın fikirleri doğrultusunda, Kürt ve Arap toplulukları arasında demokratik bir ulusun inşasının olanaklarını yarattı. Dolayısıyla Kürtler ve Araplar, geçmişin düşmanlıklarını geleceğe taşımamayı tercih ettiler.
Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin yarattığı Kürt habitusunun inşa etmek için mücadelesini sürdürdüğü doğrudan demokratik model sayesinde, Araplar açısından, Arap devletlerinin tahakkümcü ve özü yok eden politikalarının tersine çevrilmesi ihtimali yaratıldı. Özellikle Rojava’da Kürtler bulundukları bölgelerde iktidar olsalar da iktidarlarını Araplarla paylaşmayı tercih ettiler. Buna en temel örneklerden biri, 2004 Qamişlo Serhildanı’nda Kürtlerle birlikte Baas rejimi ve yerel ortaklarına direnen Arap Şammar Aşireti’nin liderliğinin Cizîrê Kantonu eş başkanlığına getirilmesiydi. Devamında süreci Arapçanın resmi dil yapılması ve Arap aşiretlerinden müteşekkil özsavunma güçleri takip etti. Ortak yönetim inşasına Süryaniler ve Ermeniler de katıldı. Özellikle Türk devletinin neo-İttihatçı politikaları Kürt ve Arap direnişine takıldı. Her ne kadar savaş durumu politik-toplumsal inşayı görünmez kılsa da yönetim anlamında bir Arap temsili ortaya çıktı. Böylelikle Suriye özelinde, demokratik ulus paradigmasının mührü anlamına gelen, Kuzey-Doğu Suriye’nin yönetim mekanizması Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ve bölgenin savunma gücü Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) kurulması mümkün oldu. Kürtler, Araplar ve kadim Hristiyan topluluklar ortak yönetimlerini bölgesel saldırganlıklara karşı savundular.
Başta DEM Parti olmak üzere Bakurê Kurdistan ve Türkiye’deki kurumların Kürt-Arap İttifakı’nı kendi özgülünde ele alması ve politikalaştırması kaçınılmaz bir görev olarak duruyor. Bu olgu, sadece DEM Parti ve öncülü HDP’nin eş başkanlarının Arap topluluğundan seçilmesiyle veya söylemde bunun önemine dikkat çekmekle enerjiye dönüştürülemez. Dolayısıyla daha fazlasının uygulanacağı politikaların kurumsal zeminin yaratılması gerekmektedir.
Demokratik ulusun güvencesi: QSD
Kuzey-Doğu Suriye ve Rojavayê Kurdistan’ın savunulmasından sorumlu askeri güç olan QSD’nin çekirdeğini bilindiği üzere Yekîneyên Parastina Gel (YPG) ve Yekîneyên Parastina Jin (YPJ) oluşturuyor. YPG’nin temelleri 12 Mart 2004 Qamişlo Serhildanı’nda atıldı. Yer altı faaliyetlerini sürdüren özsavunma gücü, Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla, 2011 yılında koordineli bir yapıya kavuştu ve YPG adını aldı. YPG, Kürtlerin bulunduğu her yerde, Halep’in Şêxmeqsud Mahallesi de dahil olmak üzere- milis gücü olarak varlık gösterdi. 19 Temmuz 2012’de Rojavayê Kurdistan’da ilan edilen özyönetimin ardından özsavunma gücü bölgenin savunulması rolünü genel bir komutanlık altında birleştirdi. YPG-YPJ, özellikle Kobanî Savaşı sırasında fedakârca şehrin savunmasını aldı. İlerleyen süreçte, özellikle DAİŞ’e karşı verilen savaşta YPG’nin ilerlediği alanlar Arap halkının yaşadığı bölgeleri de kapsamaya başladı. Bu sebeple, Abdullah Öcalan’ın da çağrısıyla, Hesekê merkezli bir konfederasyon ordusu kurulması için hazırlıklara başlandı. Süreç neticesinde QSD’nin kuruluşu ilan edildi. QSD içerisinde YPG-YPJ politik ve askeri olarak merkezi gücü oluştursa da başta Şammar Aşireti’nden müteşekkil Senadid gücü olmak üzere irili ufaklı çok sayıda Arap taburu bu gücün omurgasında etkin role sahip. Ayrıca Süryaniler, Ermeniler, Türkmenler gibi bölgede yaşayan halklar da güçleri oranında bu güce katılım göstermiş durumda.
Bu yazıda QSD’nin oluşum sürecine yer vermemizin temel sebebi, savaşların ulus-kurma aşamalarındaki rolüne değinmek. DAİŞ’e karşı yürütülen savaş, Kurdistan’da yaşayan halkların kendilerini savunma pratikleri olduğu kadar aynı zamanda bu halkların ittifakının bir yönetim anlayışı ve toplumsal sözleşme etrafında birleşmesine vesile olan uluslaşma hamlesinin bir parçasıydı. Bu açıdan bakıldığında, Reqa’nın özgürleştirilmesi hamlesinin Kürt-Arap İttifakı’nın uluslaşma sürecinin önemli dönemeçlerinden biri olduğunu vurgulamak gerekir. Zira Reqa’nın özgürleştirilmesi demek, bir yanıyla DAİŞ’in başkentinin özgürleştirilmesiyle büyük ve küresel bir anlam taşıdığı gibi, Kürtlerin ve Arapların diğer halklarla bir ulusal birlik oluşturabilmeleri açısından birlikte savaştıkları ve kanlarının birbirine karıştığı bir alandı. Buradan hareketle QSD’nin Reqa Hamlesi’ni savaş-yapma ve ulus-kurma etkileşimine odaklanan bir bağlama oturtabiliriz. Burada bölge halklarının savunulması misyonu olduğu gibi, bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarının da müşterek bir biçimde demokratik ulusu güvence altına alacak ve gelişimini sağlayacak şekilde bir yaklaşım öne çıkarılmaktadır.
Bakurê Kurdistan ve Türkiye sahası
Kürt-Arap İttifakı, Rojava’da filizlenmiş olsa da bu durum sadece orayı ilgilendirmiyor. Daha önce bahsettiğimiz gibi, Kurdistan aynı zamanda bir Kürt-Arap coğrafyasıdır, bu dokuyu Riha çarşılarında ya da Dihok mesire alanlarında görebilirsiniz. Dolayısıyla ittifakı gözetecek siyasetin kurumsallaşması, Bakurê Kurdistan’da siyaset yapan kurumların da sorumlulukları arasında. Öte yandan, Kürtlere komşu halklar arasında Arap Alevi halkı bulunuyor. 6 Şubat depremleri gösterdi ki, Arap Alevilerinin Hatay’da içerisine düşürüldükleri durum, onların Türk ulus-devleti tarafından dışlanmasının yansımasıydı. Dolayısıyla buraya ilişkin politika geliştirmek başta DEM Parti olmak üzere Bakurê Kurdistan’daki siyasal alanı oluşturan kurumların sorumluluk sınırları içerisinde.
Ayrıca Suriye İç Savaşı sonrası Türkiye’ye yerleşmek durumunda kalan milyonlarca Suriyeli göçmen, Türkiye’de insanlık dışı muamelelere maruz kalıyor. Türk faşizmi onları kendisine hammadde yapmış durumda. Suriyeli göçmenler düşmanlaştırıldığı ölçütte Türkiye’de faşizm yükseliyor. Aynı zamanda Türk sermayesi tarafından ucuz iş gücü olarak kullanılıyorlar. Bunun yanında, gelecek nesiller açısından Suriyeli göçmenler Türkleştirilme tehdidi altında. Gelecek yıllarda Suriyeli göçmenlerin Türkiye nüfusu içerisinde ciddi bir orana tekabül edeceği öngörülüyor. Bu gerçekten hareketle, başta DEM Parti olmak üzere Bakurê Kurdistan ve Türkiye’deki kurumların Kürt-Arap İttifakı’nı kendi özgülünde ele alması ve politikalaştırması kaçınılmaz bir görev olarak duruyor. Bu olgu, sadece DEM Parti ve öncülü HDP’nin eş başkanlarının Arap topluluğundan seçilmesiyle veya söylemde bunun önemine dikkat çekmekle enerjiye dönüştürülemez. Dolayısıyla daha fazlasının uygulanacağı politikaların kurumsal zeminin yaratılması gerekmektedir.
Sonuç olarak, Kürt-Arap İttifakı sadece bir parçayı kapsamayan, Kurdistan’ın genelini ilgilendiren bir ihtiyaç. Bu ittifakın Rojavayê Kurdistan’da uzun yıllara dayanan büyük uğraşlar, emekler ve bedeller sonucu inşa edildiğini söylemek gerekir. Aynı şekilde Başûrê Kurdistan gibi Kürt-Arap halklarının etkileşimde bulunduğu bir coğrafya açısından da Rojavayê Kurdistan’da sergilenen demokratik ulus deneyimi bir örnek teşkil ediyor. Haliyle, bir başka kesişim alanı haline gelen Bakurê Kurdistan’da da Kürt-Arap İttifakı’nın uyarlanabilmesinin imkanları bulunuyor. Türkiye sathındaki ittifak arayışlarının akamete uğra(tıl)ması bu ihtiyacı daha da hayati hale getiriyor. Oysa ki kalabalık olmak değil, güç olmak ve dayanılan gücü hedefine uygun şekilde yeni insanın bilgisiyle donatabilmek ancak var olan düzeni değiştirebilir. Dolayısıyla Bakurê Kurdistan’da Alevileri de içerecek şekilde bir Kürt-Arap İttifakı’nın gündem haline getirilmesi Ortadoğu’da Kürtlere dayatılan yalnızlık kıyafetini söküp atmak anlamına gelecektir.
Yararlanılan kitaplar:
- Aziz, M. A. (2013). Irak Kürtleri: Irak Kürdistanı’nda Milliyetçilik ve Ulusal Kimlik. Çev. Zülâl Kılıç. Kitap Yayınevi.
- Holmes, A. A. (2024). Statelet of Survivors: The Making of a Semi-Autonomous Region in Northeast Syria. Oxford University Press.
- Romano, D. (2010). Kürt Dirilişi: Olanak, Mobilizasyon ve Kimlik. Çev. Mustafa Topal, Erdoğan Gedik. Vate Yayınevi.
- Öcalan, A. (2015). Demokratik Kurtuluş ve Özgür Yaşamı İnşa: İmralı Notları. Weşanên Mezopotamya.
- Taştekin, F. (2016). Rojava: Kürtlerin Zamanı. İletişim Yayınları.
- Tejel, J. (2015). Suriye Kürtleri: Tarih, Siyaset ve Toplum. Çev. Burçin Koç. İntifada Yayınları.
- Tilly, C. (2020). Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu. Çev. Kudret Eminoğlu. İmge Kitabevi Yayınları.
- Yıldırım, K. (2015). Kürt Tarihi ve Coğrafyası -1: Rojava. Weşanên Şemal.
Yararlanılan raporlar:
Spectrum House (2022). “Kürt Z Kuşağı’nın Sığınmacı ve Göçmenlere Yönelik Algı ve Tutumları”. Son erişim tarihi: 27.04.2024.
Kaynak: http://spectrumhouse.com.tr/kurt-z-kusaginin-siginmaci-ve-gocmenlere-yonelik-algi-ve-tutumlari/
Yayın Tarihi: 18/05/2024