PolitikART
Toplum-Politika

Kürtler ‘azap askeri’ olmayacak!

Sayı: 334
Selahattin Soro
Rusya, devletleri önceleyen bir dış politika perspektifine sahiptir. Kürtleri ikincil bir unsur olarak görür; her zaman Rus çıkarlarına kurban edilmiştir. Bu politik ve tarihsel yaklaşım, Kürt halkının toplumsal ve politik belleğinde oldukça canlıdır.

Moskova, 1995

 

Rusya ile Kürt halkının yüzyıllara varan ilişkileri bulunmaktadır. Çarlık Rusyası kaynakları 19. yüzyıldan itibaren Kürtlerle ilgili kayıt tutmaya ve anlaşmalar imzalamaya başlamıştır. Hem Çarlık hem de Sovyet döneminde Kürdoloji, bir disiplin olarak ortaya çıkmış ve gelişimi, bir Rus entelijansiya çalışmasından çok, reel politika konusu olmuştur. O günden bu güne özellikle son 50 yıl, Rus-Kürt ilişkileri savaş, barış, ittifak ve çelişki ile ortak tavır noktasında başka yönleri göstermektedir.

Yüzyıl başında Kürdistan coğrafyası ile sınırdaş olan Ruslar, o günden bugüne yaklaşık 200 yıldır Kürt ve Kürdistan sorunuyla hep ilgilenmişlerdir. Çarlık Rusyası’nın Kürdistan coğrafyası ile ilgili yaptığı temel çalışma, Kürdoloji çalışması olmuştur; ilk kürdologlar Ruslar tarafından yetiştirilmiş ve bunlar arasında Java, Bazil Nikitin ve Minorski en bilinenleridir.

Çarları, çariçeleri, devrimci önderleri, savaşları, edebiyatçılar ve yazarlarıyla, uçsuz bucaksız toprakları ve bu topraklardaki zenginlikleriyle geçmişte olduğu gibi günümüzde de Ruslar her zaman global siyasetin ana aktörleri olagelmişlerdir. Her şeyden önce Ruslar, her dönemde Karadeniz ve sıcak suları yani Akdeniz'e inme hayalleri stratejilerini önde tutmuşlardır. Ruslar için Karadeniz ne kadar stratejik ise Akdeniz de aynı derecede stratejik önemdedir. Baltık-Karadeniz-Akdeniz-Pasifik hattı, Rus küresel siyasetinin olmazsa olmazlarındandır. Sivastopol'daki liman ne kadar hayatiyse, Akdeniz'deki Suriye'nin Tartus limanı ve Rus varlığı da aynı hayatiyettedir.

Mevcut açığa çıkan Suriye rejimi ve BAAS partisinin 8 Aralık 2024 yenilgisi, Rusya ve müttefiği Beşar Esad için tarif edilemez bir yenilgi olurken, sürecin Rusya’nın ve sıcak sulara (Akdeniz) inme stratejisi için nasıl bir sonla biteceği merak konusudur.

Bugüne baktığımızda, yine bölgede devletler birbirleriyle boğazlaşıyorken ABD ve diğer güçler kendi aralarında hatta hiç gizlemeye bile gerek duymadan yeni bir Sykes-Picot anlaşmasına gitmektedirler. Nasıl ki Birinci Dünya Savaşı sürecinde temel çelişki ve çatışma Kırım-Karadeniz hattında ve Akdeniz-Levant hattında cereyan etmişse, bugün de yine çatışma ve çelişki Karadeniz'de, Kırım-Ukrayna ekseninde olmakta ve buraya Türkler kendi geleneksel politikalarını dayatarak Neo-Osmanlı bir eksen hedeflemektedirler. Akdeniz hattında da Suriye eksenli bir yayılma politikası izleyerek, Müslüman dünyasının neo halifesi olma amaçlarını gizleme gereği bile duymamaktadırlar.

Rusya’nın son 30 yılda Kürt hareketine ilgisi, palazlandırılan Turanizm’e karşı bir misilleme niteliğindedir.

Rusya, politik olarak tarihsel süreç içerisinde Kürtler ve Kürdistan ile hep ilgilenegelmiştir. 1914 Bitlis isyanından tutalım, Mahabad, Mele Mustafa Barzani’nin Sovyetlere göçüne ve en son olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkışına ve Rusya’dan sınırdışı edilmesine kadar…

Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan Rusya Federasyonu, ABD ve NATO genişleme süreci ile ciddi bir tehdit altına girdi. NATO, Doğu Avrupa’daki yayılmasını Avrupa etkisiyle gerçekleştirirken, sahip olduğu enerji havzaları açısından hayati öneme sahip Kafkasya ve Orta Asya’yı denetime alma çabasını Türkiye ile birlikte gerçekleştirmeye çalışmıştır. Rusya, kendi içine nüfus etme potansiyeli taşıyan siyasal İslam ve Turanizm tehditlerine karşı Kürt sorununu tek caydırıcı güç olarak değerlendirmiştir. Rusya’nın 1990 ile 1998’ler arası Kürt hareketine ilgisi, palazlandırılan Turanizm’e karşı bir misilleme niteliğindedir.

Bu politikalar, Öcalan’ın uluslararası baskılarla Ortadoğu’dan çıkarılması ve Rusya’ya sığınmak zorunda kalmasına kadar sürmüştür. Çünkü Sayın Öcalan’ın durumu, Kürtlerin kendileri hakkındaki uluslararası politikaları görmeleri ve daha reel değerlendirmeleri açısından önemli bir dönüm noktası olmuş ve Kürtleri daha reel düşünmeye zorlamıştır.

Özcesi, Kürtler ve Kürdistan, Rusya’nın Ortadoğu ve Doğu Akdeniz eksenini oluşturan bölgede var olan jeostratejik çıkarlarının gerçekleştirilmesinde vazgeçilmez bir aktör olarak ele alınmaktadır. Burada stratejik ortaklık yoktur; Rus stratejisine uygunluk ihtiyaç noktasında vazgeçilmez bir aktör olarak ele alınmaktadır. Bu durum tarihin keskin virajlarında Kürtler, Rus çıkarlarına kurban edilmiştir. Bu politik ve tarihsel yaklaşım, Kürt halkının toplumsal ve politik belleğinde oldukça canlıdır.

Sovyetler Birliği sürecinde Kürtler, Kafkasya ve Orta Asya ülkelerinde Sovyet sisteminin halklar için ortaya koyduğu ve sunduğu olanaklardan kısmi düzeyde yararlanma şansını elde etmiştir. Başta Ermenistan’da, Erivan Radyosu Kürtçe yayın yaparak Kürt dili ve kültürünün gelişmesine ve korunmasına büyük katkı sunmuş; bununla beraber Ermenistan’da Kürtçe anadilde eğitimin verilmesi, Kürt dili ve edebiyatının bu konuda da imkan elde etmesine olanak sağlamıştır. Başta radyo ve eğitim alanında Kürtler, edebiyat, müzik ve sosyal bilimlerde belli bir gelişme kaydetmiş ve bu alanda önemli şahsiyetler ve aydınlanma öncüleri ortaya çıkmıştır. Bunların başında Qanatê Kurdo, Ordixanê Celil, Cesimê Celil, Celilê Celil, Agîdê Cımo ve Qarapetê Xaço gibi şahsiyetler sıralanabilir.

Günümüzde, bu imkan ve olanaklar istenilen düzeyde sunulmadığı gibi, Sovyetlerin dağılmasından sonra bu coğrafyada yaşayan Kürt halkı ciddi bir asimilasyon, entegrasyon ve dağılmayla karşı karşıyadır.

Rusya Federasyonu, kendi içerisinde yaşayan Kürtleri ise daha çok federasyon bünyesinde, Müslüman toplulukların olduğu Kafkasya'nın doğusu diyebileceğimiz Adigey, Krasnodar, Saratov ve Tambov hattında etnik ve dini anlamda Müslüman ve Rus toplumuna yabancı toplulukların olduğu yerlere Kürtleri yerleştirerek; -ki Adigey Kürt kültürel otonom özerkliğini de tanımıştır, Kürtleri burada bu topluluklar içerisinde bir denge unsuru olarak güvenlik amaçlı yerleşmelerine müsaade etmiştir. Bunun dışında, Kürtlerin sistem içerisinde politik ve siyasi bir aktör olarak yer almalarına müsaade edilmediği gibi, var olan siyasal ve politik Kürt kadroları da ancak sisteme hizmet temelinde vardırlar. Kendi ulusal ve etnik kimliklerine göre politika yapmaları oldukça zordur.

Rusya, diğer eski Sovyet cumhuriyetlerinden gelen Kürt göçmenlerini genel olarak ekonomik veya siyasi sığınmacı olarak değerlendirir. Kürt göçünün hızlanması, genellikle bu cumhuriyetlerdeki milliyetçi dalgaların veya etnik çatışmaların artmasıyla ilişkilidir. Rusya, Kürt göçmenlerini “ikinci bir vatan” fikriyle kabul ederken, göçü kontrol altında tutmayı ve kendi iç istikrarını ön planda tutmayı hedefler. Özellikle Rojava gibi bölgelerden gelen Kürtlerin sayısının artması, Rusya’nın Kürt politikasını daha da çeşitlendirmiştir.

Rusya’nın Kürt partileriyle ilişkileri pragmatik bir temele dayanır. Örneğin, PKK ile geçmişte dolaylı temasları olmuş, ancak bu temaslar doğrudan stratejik bir ittifaka dönüşmemiştir. KDP ve YNK gibi Başurê Kürdistan’daki partilerle ilişkileri ise daha ticari ve enerji odaklıdır. Rusya, Kürt hareketlerini bölgedeki çıkarlarına uygun olarak yakın veya uzak görür; ancak Kürtlerin bağımsızlık arayışlarını da desteklemekten kaçınır. Nitekim 25 Eylül 2017'de Başurê Kürdistan’da gerçekleştirilen “bağımsızlık referandum” sonuçlarına Rusya olumsuz yaklaşmış ve tavır almıştır.

Rusya’nın PKK’yı terör örgütleri listesine almaması, Batı ile arasındaki farklardan biridir. Bunun arkasında hem uluslararası siyasette Kürt kartını kullanma hem de Türkiye ile pazarlık unsuru yaratma isteği vardır. Ancak PKK ile ilişki düzeyi hiçbir zaman “stratejik ortaklık” seviyesinde olmamış, daha çok dönemsel işbirlikleri şeklinde kalmıştır. Rusya’nın bu ilişkiyi daha derinleştirdiğini söylemek zor. Bu noktada Sovyetlerin dağılmasından sonra Türk-İslam tandanslı akımların gelişmesi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Kafkasya’da Çeçen muhaliflere destek sunması, Rusya Federasyonu’nu bu bağlamda PKK ile daha yakın durmaya ve dönemsel adımlar atmaya sevk etmiştir.

Rusya’nın Suriye’deki Kürt politikası, esasen Esad rejimiyle ittifakı çerçevesinde şekillenmiştir. Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi’nin 10 Şubat 2016’da Moskova’da ofis açması, Rusya’nın Kürtlerle tamamen kopuk bir ilişki sürdürmediğini göstermektedir. Ancak Moskova, Kürtleri rejimle entegrasyona zorlayan bir politika izlemiştir.

Bu politikayı Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, "Amerikalılar, kendi oyunlarında Kürtleri kullanıyor ve onlara oynuyor. Kürtler, geleceğinin birleşik Suriye'de olduğunu anlamalı. Amerikalıların onlara yardım edeceğini ummamaları, Suriye hükümetiyle anlaşmaya varmaları, ulusal azınlık olarak hakları konusunda anlaşmaları gerekiyor." sözleriyle çok yalın bir biçimde tanımlar. Kürtler için ise bu durum, ABD ile işbirliğine karşı bir alternatif arayışının parçasıdır.

Özcesi, Rojava zemininde Kürt-Rus ilişkisi daha çok Kürtleri bölge devletlerine karşı bir kart olarak kullanma iken, esasta Kürtleri Batı ile aralarına mesafe koymalarını sağlamak, özellikle ABD ve Koalisyon ile ilişkilerini zorlayarak Batı’yı Kürtler ile iş yapamaz hale getirmektir. Oysa Rusya isteseydi, Esad ve Rojava çoktan federatif bir modelde anlaşabilir ve mevcut yıkım ve çöküşü engelleyebilirlerdi. Rejimin çökmesine rağmen, Rusya’nın Kürtlere bakışı pragmatik kalmaya devam edecektir.

Rojava Kürtlerin Rusya’daki varlığı ve vatandaşlık kazanmış olmaları, bu ilişkinin insani boyutlarını güçlendirebilir. Ancak bu durumun Rusya’nın genel politikasında köklü bir değişim yaratması beklenmemelidir.

Rusya, devletleri önceleyen bir dış politika perspektifine sahiptir ve Kürtleri genellikle ikincil bir unsur olarak görür. Ancak rejimlerin değişmesi durumunda bu yaklaşım gözden geçirilebilir. Rojava, Rojhilat, Başur ve Bakur Kürdistan’daki Kürtlerin son dönemde siyasette daha fazla özneleşmesi, Rusya’nın Kürtlerle olan ilişkilerini de daha aktif bir seviyeye taşıyabilir. Ancak bu durum, Rusya’nın çıkarları doğrultusunda şekillenecektir.

Son Suriye savaşının ortaya koyduğu gerçeklikten hareketle, Rusya, bu politik konjonktürde başta Rojava Kürtleri olmak üzere, genel anlamda bölge Kürtleri ile ilişki arayışındadır. Lakin şunu çok iyi bilmelidirler ki, Kürtler artık kimsenin ‘Azap Askerleri’ olmayacaklardır. Yeni Şeyh Selim’ler, Molla Mustafa Barzaniler ve Qazi Muhammedler olmayacaklardır. Rusya’nın yeni küresel sahnedeki rolü ve Kürtlere yaklaşımı, Rojava’da ortaya koyduğu duruşla daha net anlaşılmıştır.

Kürtler tarihten çıkardıkları derslerle olay, olgu ve politikalara şu şekilde yaklaşmaktadırlar: "Biz söylenene değil, yaşanana bakarak hareket ederiz. Ortadoğu gerçekliğinde söylenenden çok yapılanlar ve olanlar esastır."

 

Yayın Tarihi: 13/01/2025