Azerbaycan’da 1926’da yapılan ilk resmi nüfus sayımına göre 51 bin 200 kişi yaşıyordu. Bunların %73’ü Kürt, %26’sı Türk’tü. Ancak asimilasyon politikalarından ötürü sadece 3 bin 100’ü Kürtçeyi anadil olarak kabul ediyordu.
Ressam Grigory Grigorievich Gagarin, Kürt aşireti Aras nehrini geçiyor, 1810-1893
İnsan ekolojisi, insan göçü ve kültürel asimilasyon alanında çalışma yapan çağdaş sosyolojinin kurucularından Robert Ezra Park, dört ana toplumsal etkileşim (interaction) tipi olduğundan bahseder. Park’ın rekabet, çatışma, uyum ve asimilasyon şeklinde bölümlediği insan toplumsallığındaki etkileşimde asimilasyon, çok önemli bir yere sahiptir.
Günümüzde her Kürt’ün “eyvah” diyerek dizini dövdüğü Azerbaycan’da yaşayan Kürtlerin asimilasyonu, aslında bu tespitin her dört evresini de içerir. Bu tarih incelemesinde, Dr. Nuri Dersimi’nin de dediği gibi, “Yaşamak isteyen her varlık dövüşmelidir! Dünya üzerinde bir yeri olmak isteyen her millet çarpışmalıdır! Tabiatın değişmez kaidesi budur…” sözlerine bir atıf vardır.
Asimilasyon nasıl başlar?
Bir halkın asimilasyonu için belirleyici birkaç faktör vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi, inançsal ve kültürel yakınlık meselesidir. Devlet ve bürokrasinin yarattığı askerî-idarî zorlama, aslında zemin bulduğu bu alandan meşruiyet devşirir. Gönüllüce yok oluşa yatanların çoğunluğa ulaşması, diğerlerinin marjinal yüklenişi ile dengelenemez hâle gelir ve toplumsal çürüme ile çöküş böyle vuku bulur.
Etnografi, Kürdistan’ın kuzeydoğu ucunda Hazar kıyılarına ulaşan bölgesinde asimilasyonun nasıl işlediğini açıklıyor. 1800’lü yılların son çeyreğinde ve 1900’lü yıllar boyunca süren asimilasyon için Çarlık Rusyası ve sonrasında ortaya çıkan Sovyet etnograf ve oryantalistleri, yüzbinlerce Kürt’ün bugün Azerbaycan olarak tanınan ülkede eritildiğinin canlı belgelerini sunuyor. Azerbaycanlı bilim çevreleri de bu gerçeği inkâr etmiyor. Çok sayıda bilimsel makale, araştırma yazısı ve kitaba ulaşmak hiç de zor değil.
Etnik karmaşa ve kimliğin şekillenişi
Günümüz Azerbaycan’ının etnik yapısı birkaç unsurun birleşiminden oluşuyor. Bölgenin dilsel ve kültürel formunu Kürtler ve Talişler gibi iki Aryenik kavim ile Türkmen akınlarıyla gelen Türk soyluların bileşimi oluşturur. Kafkas kavimlerinden göç yolu ile gelenler de buna eklenmiştir.
İnanç faktörü de bu erimede belirleyicidir. Yazının akışında İran Şahlarının İslam’ın Şii versiyonunu hâkim kıldığı bu Kürdistan parçasında Kurmanclar, Lorlar ve Bahtiyarîler gibi Alevi, Şii inançlı Kürtlerin, Azerbaycan’da Türkmen kabilelerinin Şiiliği ile birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu göreceksiniz. Sünni Kurmanc Kürtler zaman içerisinde ya erimiş ya da göç ederek o bölgeden uzaklaşmıştır.
Med toprağı Arran (Kura ve Aras nehirleri) Kürdistan’ın en kuzey noktasıydı, son yüzyıla kadar. Türkleştirme, ne yazık ki, Kürt orijinli aşiret reisleri ve askerî kişiliklerin kabullenişleriyle hayat buldu. Asimilasyonun en önemli ayaklarından biri de aşiret reislerinin çıkarları uğruna kendilerini Türklüğe yatırması olmuştur. Kürt varlığı ve kimliği ile orada bulunmak ve yaşamak mümkünken bu çevreler, kendileriyle birlikte bir halkın yok edilişine ön ayak oldular.
Azeri kaynaklar, asimilasyonda evlilik ve sıkı toplumsal ilişkilerin etkili olduğunu yazıyor. Önemli bir durum da ulusal aidiyet duygusunun dille birlikte ortadan kalkması olmuştur. Azerbaycan’daki Kürtlerin büyük çoğunluğu yerel Türklerle sıkı ilişkiler kurup, kendi aralarında bile bu dili konuşur hâle gelmiştir.
İstisna olarak, Ermenistan ve Gürcistan Kürtlerinden gelen, çoğunluğu Êzîdî inancına sahip Kürtler, kendi dillerini ve kültürlerini korumuştur.
Kürt aşiret reisliğinden Türkçülüğe: Xosrov Bey Sultanov
Kürt aşiret reislerinin Türkçüleşmesine ve halkına düşmanlaşmasına örnek olarak Xosrov Bey Alipaşa oğlu Sultanov gösterilebilir. Zangezur uezdindeki Kürdhacı köyünde doğan bir Kürt olmasına rağmen, Türk ırkçısı Musavat Partisi’ne katıldı ve Savunma Bakanı oldu. Görev süresince Kürt aşiretlerini hedef alan saldırıların ve katliamların sorumlusuydu.
Çarlık yönetimi Kürtlere "kendisinden olmayan Müslümanlar" olarak ilgisiz bir tutum sergilerken, Musavat hükûmeti Kürtleri asker olarak kullanmayı öncelik haline getirdi. Karabağ genel valisi Xosrov Bey Sultanov’un politikalarına direnen Kürtler, kitlesel şekilde öldürüldü. Laçın ve Kubadlı Kürtlerinden topladıkları vergiler, merkezî Müsavat hükûmeti himayesindeki Goturlu beylerinin ve ağalarının Kelbecerliler üzerinden daha fazla baskı için kullanılmasına yol açtı. Bu süreçte kan davaları artarken, Sultanov’un topladığı vergiler, daha fazla baskı için kullanıldı. Tüm bu durumlar Müsavatçı ağaların Kürtlere alaycı bir şekilde yaklaşmasına neden oldu, Kürtler fıkralara ve gülünç lakaplara (kır-vır, kuro-viro vb.) konu olmaya başladı.
Baskılar sonucunda Kürtler asimilasyona uğradı. Bazı köylerde Kürtçe konuşulmaması yönünde alınan kararlar ile asimilasyon kitlesel olarak gerçekleşti. Kürtçe yalnızca aile içinde ve dar çevrelerde kullanılmaya başlandı. 1926 nüfus sayımı, bölgedeki Kürtlerin büyük çoğunluğunun Tatarca (Azeri Türkçesi) konuştuğunu gösterdi.
Nisan 1920’de 11. Kızıl Ordu Azerbaycan’a girince, Sultanov Musavat Partisi’ne sadakatini terk etti ve kendisini “Karabağ Devrim Komitesi” başkanı ilan etti. Ancak Sovyet liderleri, onun samimiyetsizliğini fark etti. Sultanov 1923’te Türkiye’ye kaçarak Türkçülük faaliyetlerini burada sürdürdü.
Özbenlik ve varlığın korunması
Çarlık Rusyası, Kürtlerin her ne gerekçe ile olursa olsun bu bölgede varlığına karşı olmamıştı. Biat etmeleri karşılığında, iç işlerinde serbest bırakmıştı. Gerekli şart; vergi vermek, savaşta asker olmak ve Çar’ın hâkimiyetini kabul etmekti. Bu açıdan bir dönem Yelizavetpol Guberniyası’nın Zengezur ilçesi, Kürt orijinli olarak olduğu gibi kabul edildi.
Benzer bir yaklaşım, Bolşevik Devrimi’nin büyük mimarı Vladimir Ilyiç Lenin’de de görülür. Kızıl Kürdistan olarak tarihe geçen son Kürt idari varlığı onun eseridir, özel talimatıyla kurulmuştur. Bu iyi gidişat, Sovyetlerin ikinci şefi Josef Stalin’in ulus devletler oluşturma planı ve verili sınırlar dâhilinde asimilasyonu teşvik etmesiyle son bulmuştur. Sürgün kararnameleri de bunun son kertesi olmuştur.
Rusya tarihi bize gösterdi ki, Orta Asya’ya zorla göç ettirilen Azerbaycan Kürtleri, orada asimile olmadılar. Varlıklarını ve özbenliklerini korudular, kültürlerini yaşattılar. Ancak anayurtlarında “biz Türküz” demek pahasına yaşayanlar, eriyerek ırkçılığın aparatına dönüştüler. Bu noktada sorulması gereken soru, “Gitmek mi zordu, kalmak mı?” oluyor.
Bin yıllık tarih Kürtsün diyor
Transkafkasya’nın bu bölgesi, doğal olarak feodal devletler döneminde bazen Kürt, bazen Ermeni, bazen de Gürcü hanedanlar tarafından yönetildi. Azerbaycanlı araştırmacı Gıyasettin Keybullayev, bu coğrafyadaki Kürt varlığını Büyük İskender’in hâkimiyet dönemine kadar geriye doğru takip etmiştir.
Keybullayev’in araştırmaları, Kafkasya Albanya’sında birkaç Kürt kabilesinin bulunduğunu gösteriyor. Kürtlerin sayısının Atropatena ile kıyaslandığında daha az olduğuna dikkat çekiyor. Antik dönem tarihçileri Strabon, Atropatena’da yaşayan Kürtleri “Kirti” olarak adlandırmıştır. X-XII. yüzyıllarda Azerbaycan’ı yöneten iki Kürt hanedan bulunmaktaydı. Bu dönemde Azerbaycan’ın kuzeyinde, Kura Nehri’nden Aras Nehri’ne, Gence’den Dvin’e kadar geniş bir bölgede Şeddadiler Devleti kurulmuştu. Azerbaycan’ın güneyinde ise aynı dönemlerde Revvadiler Devleti bulunuyordu. İran kaynakları, Nahçıvan’ı zaten Kürdistan’ın bir parçası olarak tanımlıyor.
Yer isimleri Kürtçe kaldı
1066’da Selçuklular, Şeddadilerin Gence kolunu yıkmış olsa da, bu şehirde halkın bir kısmı Kürt olarak kalmaya devam etti. Tarihçi Vladimir Minorsky, Şirvan’da “Kürdivan” toponiminin* bulunmasını, bölgede Kürt yerleşimlerinin varlığıyla ilişkilendirmiştir. Bunu, Azerbaycanlı tarihçi Sara Aşurbeyli de doğrulamaktadır. Aşurbeyli, günümüz İsmayıllı ilçesi sınırlarında bulunan Kürdüvan ve Kürdmaşı köylerinin, Kürdemir şehrinin ve Abşeron bölgesindeki Kürdehani köyünün isimlerinin Kürtlerin adıyla bağlantılı olduğunu söylüyor.
Kimlik oluşumunda Alevi Kürtler
Moğol istilasının yaşandığı 13. yüzyılda Karabağ ve çevresindeki insan nüfusunun neredeyse tamamı yok edildi. Sonrasında ise Kızılbaş (Alevi) Kürtlerin, 14-15. yüzyıllarda Azerbaycan tarihinde özel bir rolü olmuştur. Azerbaycan’ı şekillendiren Kürt kökenli Safevi hanedanı döneminde gelen Kürtler, tekrar o bölgeyi yerleşime açtı. Daha sonra bölgeye akan Türkmen kabileleri, bölgeyi Türkleştirmeye başladı. Azerbaycan’ın şekillenişinde Türk kabileleriyle birlikte, İran dilli halklardan Kürtler ve Talışlar da yer almıştır. Kızılbaş aşiretleri arasında bir Kürt kabilesi (Qeruq) bulunmaktaydı. 18. yüzyılda, Şirvan’da hanlık döneminde eyaletlerden biri bu kabilenin adıyla “Qerus” olarak adlandırılmıştır.
Batıdan gelen Kürtler
Kürtlerin Azerbaycan’a üçüncü kez hayat verişi ise 15-16. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Sovyet etnograf Grigori Çursin, Kızıl Kürdistan olarak andığımız bölgeye en önemli göçlerin bu aralıkta gerçekleştiğine dikkat çekiyor. 1589 yılında, İran-Osmanlı savaşından Safevilere galip gelen Osmanlı ordusunun bir parçası olan Sünni Kürt aşiretleri, Kelbecer, Laçın, Kubadlı ve Zengilan bölgelerine yerleşmiştir. 16. yüzyılın sonlarında, Şah Abbas, kuzeydeki Türkmen kabilelerine karşı bir destek unsuru olarak binlerce Kürt’ü zorla İran’ın Osmanlı ve Buhara Hanlığı ile sınır bölgelerine yerleştirdi.
Çarın izniyle geldiler
19. yüzyılın ikinci yarısında, İran’ın ve Osmanlı’nın baskısından bunalan Kürt aşiretleri, Çarlık Rusyası’nın güney ve batı sınırlarını aşarak, izin dahilinde buraya yerleşip diğer Kürtlerle kaynaştı. Türkmençay Antlaşması’nın XIV. maddesine göre, İran sakinlerine (milliyetlerinden bağımsız olarak) aileleriyle birlikte İran’dan Rusya’ya, yerel otoritelerin engeli olmadan serbestçe hareket etme hakkı tanınmıştı. O dönemde, Yelizavetpol Guberniyasının Zengezur kazasının doğusundaki nüfusun çoğu Kürtlerden oluşuyordu. Bölgede güvenlik arayan Êzîdî Kürt nüfusu, Hiristiyanlar arasında kendilerini daha güvende hissettikleri için Serhad’dan Ermenistan’ın içlerine göç etmiştir.
Kürt’ten Azeri olur mu!
Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nin bıraktığı boşluk, 1918-1920 yıllarında Azeri ve Ermeni devletleri arasında etnik bir savaşı şekillendirdi. Bu dönemde Azerbaycan Kürtleri, ülkenin siyasi hayatında oldukça aktif bir rol oynamışlardır. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti (ADR) döneminde, Bakanlar Kurulu Başkanı Fetali Han Xoyski, Savunma Bakanı Xosrov Bey Sultanov, ADR’in 5. kabinesinde Eğitim ve Din İşleri Bakanı olan Nurmammad Bey Şahsuvarov, Bolşevikler tarafında mücadele eden ve Azerbaycan SSC döneminde Askeri ve Deniz İşleri Halk Komiseri olan Çingiz İldırım, Zengezur’da Taşnaklara karşı savaşan “Kızıl Tabur”un komutanı Abbasgulu Bey Şadlinski Kürt kökenliydi.
Fetali Han Xoyski’nin soyunun, Xoy Hanlığı’nı yöneten Dümbuli adlı Kürt kabilesine; Hüsrev Sultanov’un Laçın’daki Kürdhacı köyünü oluşturan Kasımuşağı (Hacısamlı) Kürt kabilesine; Çingiz İldırım’ın Kubadlı’daki aynı adlı Kürt kabilesine; Nurmammad Bey Şahsuvarov’un Laçın’daki Minkend köyünü oluşturan Şahsuvarlı kabilesine; Abbasgulu Bey Şadlinski’nin ise Şeddadiler devletini kuran, en eski Kürt kabilesi olan Şadlı kabilesine mensup olduğu bilinmektedir.
Kürtler de birçok Kafkas halkı gibi, 1930’lardan itibaren Stalin tarafından uygulanan bir dizi baskı ve sürgüne maruz kaldı. 1937 yılında, binlerce Kürt zorla Azerbaycan’dan Kazakistan, diğer Orta Asya cumhuriyetleri ve Sibirya’ya sürgün edildi. Bu sürgünler 1944 yılına kadar sürdü. Kürt olduğunu kabul edenler, Orta Asya’ya sürüldü.
Kızıl Kürdistan
Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Zengezur bölgesi, Azerbaycan ve Ermenistan arasında ihtilaflı bir bölgeydi. 1921 yılında, Zakafkasya Örgüt Bürosu'nun kararıyla Zengezur ikiye bölündü ve bölgenin doğu kısmı (Kürtlerin yoğun olduğu alanlar) Azerbaycan SSC’ye verildi. Bölgenin yerleşik sakinleri Kürt’tü. Kurulan Azerbaycan SSC hükümeti, bu bölgenin ekonomik ve idari sorunlarını çözmek için önce Kelbecer, Laçın, Kubadlı, Karakışlak, Koturlu ve Muradhanlı bölgelerini birleştirerek Kürdistan bölgesini oluşturdu.
Nariman Narimanov, bölgede yaşanan açlıkla ilgili çekilen telgrafa Lenin’in 17-21 Kasım 1921 tarihli şahsi cevap verdiği kaydedilir. Lenin: “Açlıktan muzdarip Kürdistan’a ve Volga’ya 40 milyon ruble yardım göndermek, Kızıl Enternasyonal bayrağı altında ilerlemenin en iyi göstergesidir.” Bu ekonomik yardım, bölgedeki açlığı hafifletti. 16 Temmuz 1923’te, Semyon Kirov’un önerisiyle Azerbaycan Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi’nin Başkanlık Heyeti, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde Kürdistan özerkliğinin kurulduğunu ilan etti. Bu özerklik, tarih kitaplarında “Kızıl Kürdistan” olarak anılmaktadır.
Kürdistan’ın yüzölçümü 3312 kilometrekare, nüfusu ise 44 bin kişiydi. Bu nüfusun %80,7’sini Kürtler, %19,3’ünü ise Türkler oluşturuyordu. Başkenti Laçın kayasının adını aldı ve orada bir kent kuruldu.
Kürtçe konuşamayan Kürtler
1926’da Azerbaycan’da yapılan ilk resmi nüfus sayımına göre, Kürdistan’da 51 bin 200 kişi yaşıyordu. Bunların %73’ü Kürt, %26’sı Türk’tü. Özerk Kürdistan Sovyeti’nin kurulması, bazı Azerbaycanlıların (eski Kürtlerin) kendilerini yaşadıkları bölgenin adıyla Kürt olarak tanımlamalarına neden oldu. 1926 sayımına göre Kürdistan kazasında 37 bin 200 Kürt vardı; ancak bunlardan yalnızca 3 bin 100’ü Kürtçeyi anadil olarak kabul ediyordu. 1930’da yapılan bir araştırma, Laçın ve Kelbecer bölgelerindeki bazı Kürt köylerinin sakinlerinin artık anadil olarak Türkçe konuştuğunu gösterdi. Dönemin Sovyet Azerbaycan’ının Komünist Lideri Mircafer Bakirov, Kürt sürgününde başrolü oynadı. Türk olmasına rağmen Kürtlerin Türk devletine ajanlık yaptığı şeklindeki raporları belirleyici oldu. Başında olduğu Azerbaycan’da Kürt okulları kapatıldı ve Kürtçe yayınlar yasaklandı.
Stalin’in asimilasyon Politikası
Lenin’in ölümünden sonra Stalin döneminde, her cumhuriyette etnik azınlıklara karşı devlet asimilasyon politikası başlatıldı. 1929’da yapılan yeni bölgesel düzenlemeyle, Kürdistan üç ilçeye ayrıldı: Laçın, Kelbecer ve Kubadlı. Kürtler için Azerbaycan dilinde okulların açılması, onların Kürtçeden Azerbaycan Türkçesine geçişinde önemli bir rol oynadı. Kemalist Türk Cumhuriyeti’nin Sovyetler ile iyi ilişkileri, Kürt düşmanlığının körüklenmesinde önemli bir unsur oldu.
Kürtler de birçok Kafkas halkı gibi, 1930’lardan itibaren Stalin tarafından uygulanan bir dizi baskı ve sürgüne maruz kaldı. 1937 yılında, binlerce Kürt zorla Azerbaycan’dan Kazakistan, diğer Orta Asya cumhuriyetleri ve Sibirya’ya sürgün edildi. Bu sürgünler 1944 yılına kadar sürdü. Kürt olduğunu kabul edenler, Orta Asya’ya sürüldü.
Kürtler ve Türkler Azerbaycan’da İslam’ın Şii mezhebine bağlıdır. Evlilik ve hısımlık sinsi bir asimilasyona yol açarken, Sovyet öncesi ırkçı Musavat politikaları ve Sovyetlerin sürgün uygulamaları bir halkı asimilasyona sürükledi.
Bilimin Mareşali: Apê Nadir
Kazakistan devletinin “bilimin mareşali” dediği Prof. Nadir Nadirov, 1933 yılında Nahçıvan’dan sürgün edilen Kürtlerdendir. Kürtlerin hitabıyla Apê Nadir, hem Kazakistan SSC’yi hem de günümüzdeki Kazakistan’ın duruşunu şekillendirenlerdendir. Kürtlüğünü koruyup sürgüne gönderilen Kürt halkının dramını her platformda duyuran Kazakistan Mühendislik Akademisi’nin ilk başkanı olan Nadir Nadirov, Kazakistan Cumhurbaşkanı danışmanı görevinde de bulundu.
İnkar ve asimilasyonun olmadığı her durumda Kürtlerin, bulundukları ülkelere katkılarının bir örneği olan Apê Nadir, sürgüne gönderilişlerini şöyle anlatır: “Tüm yetişkin erkekler bir araya toplanarak trenle götürüldü, onlardan bir daha haber alınamadı. Erkeklerin ardından kadınlar ve çocuklar evlerini ve hayvanlarını terk etmek zorunda kaldı. Bizi hayvan taşımada kullanılan tren vagonlarında bilinmeyen bir yere götürüyorlardı. Sağ kalanların, yakınlarının yerini bulması yıllar aldı. Birçok yerleşim bölgesinde sıkıyönetim altında yaşıyorduk; şehir veya köyleri izinsiz terk etmek, 25 yıl hapis cezasıyla sonuçlanabiliyordu.”
Faşistler, Sovyet’te asimilasyona başlıyor
Dönemin Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi 1. Sekreteri Mircefer Bağırov, bölgede yaşayan diğer Kürtleri korkutmaya yönelik şu açıklamayla hatırlanır:
“Ermenistan’daki ve Nahçıvan Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ndeki soydaşlarımız gibi baskı görmek istemiyorsanız, ‘Kürt’ kelimesini sonsuza dek unutmalısınız.”
Bu faşist saldırı başarılı da oldu. Kürt nüfusuyla ilgili tüm eğitim çalışmaları giderek azaldı; okullar kapatıldı, gazetelerin yayımı durduruldu. “Kürt” kelimesinin kullanımı, dönem basınında gayri resmi bir sansüre tabi tutulmuştu.
Komünist Kürtler ayıklandı
1933 yılında, Müseyib Ahundov'un müdürü olduğu Kürt Pedagoji Teknik Okulu Laçın’da açıldı; ancak kısa süre sonra bu okul kapatıldı. 1937 yılında, çoğu Kürt komünist, Sovyet ve parti görevlisi ile aydını tutuklandı. 1937-38 yıllarında, Azerbaycan ve Ermenistan’dan Kürtler Orta Asya cumhuriyetlerine ve Kazakistan’a sürgüne gönderilmeye başlandı. Kürdistan özerk bölgesinin kurulduğu dönemde burada 48 bin Kürt yaşarken, 1979 yılı nüfus sayımına göre Azerbaycan’da tek bir Kürt bile kalmamıştı. Milliyetçilik üzerine çalışan Rus uzman Valeri Tiçkov: “Tüm dikkatler Moskova’ya çevrildi; ancak Gürcistan, Azerbaycan ve Özbekistan en yoğun asimilasyon yapan devletler arasında yer alıyordu.”
Aşiretini bilmiyor: Kökü Nerede?
Azerbaycan’daki Kürtlerin diğer Kürtlerden farkı, hangi aşirete ait olduklarını tam olarak bilmemeleridir. 1950'li yıllarda yapılan araştırmalarda, yaşlı Kürtlerin çoğu bu soruya “Acem” (bu terim, Orta Çağlarda İran bölgesinde yaşayan halk tarafından kullanılıyordu) şeklinde cevap vermiştir. İki köyde yaşayan Kürtler ise, Acem’in yanı sıra Babayalı, Ferehqanlı ve Şahsuvarlı soylarından olduklarını belirtmişlerdir. İlginç olan şu ki, bu terimler de aşiret isimlerini değil, bölgesel aidiyetleri yansıtmaktadır.
2016 yılında yapılan nüfus sayımına göre, Azerbaycan’da yerleşik vatandaş statüsünde 13.000’den fazla Kürt vardır. Ancak çeşitli gerekçelerle bu ülkede yaşayan Kürt asıllı diaspora ile birlikte bu sayının 200.000’i bulduğu tahmin edilmektedir. Azerbaycan nüfusunun yaklaşık %2,8’ini oluşturan Kürtler, Azeriler gibi İslam’ın Şii mezhebine bağlıdır. Şu anda Azerbaycan’da yaşayan Kürtlerin Kurmanci eğitim alma şansı olduğu söylenmektedir.
*1- Arrân, Kafkasya'da Kura ve Aras nehirleri arasındaki tarihi-coğrafi bölge. Bölgenin merkezi Kebele, diğer büyük şehirleriyse; Beylegan ve Gence'ydi.
*2- Atropatena veya Medya Atropatena, MÖ 4. yüzyılda çoğu bugünkü İran Azerbaycanı ve Rojhilate Kürdistan’da kurulmuş bir krallıktır. Günümüzdeki Azerbaycan'ın tarihi adı Atropatena'dan kaynaklanmıştır.
*3- Toponimi veya yer adı bilimi, yer isimlerinin (toponimlerin), onların orijinlerinin, anlamlarının, kullanımlarının ve tiplendirmesinin bilimsel araştırmasıdır. Toponimi, her türlü adın bilimi olan onomastik bilminin bir alt dalıdır.
Yayın Tarihi: 12/01/2025