PolitikART
Podcast

Her gün Cumartesi

PODCAST
PolitikART
"Gelmeyen Pazar" podcast serisinde kayıp yakınları ve tanıkların Galatasaray Meydanı’ndan taşan, belleklerimizde yer etmiş mücadelesine odaklanıyoruz. Zorla kaybettirilen insanlar ve geride kalanların hikayelerine yakın mercek tutuyor, bu hikayelerin seslerini kulaklarınıza, odalarınıza, evlerinize getiriyoruz. Anlatılan bu mücadele bir adalet mücadelesi, yani gelmeyen pazarların…

Yayın: Berfin Atlı

Editör: Rengin Azizoğlu

 

I. Bölüm

 

Eren Keskin anlatıyor:

“Kayıpların çok büyük bir bölümü Kurdistan’da devletin uyguladığı çözümsüzlük ve yok etme politikasıyla ilgili. Kaybedilen insanların çok büyük bir bölümü işkenceyle katledildi. Devletin, devlet aklının nasıl gidip geldiğinin bir göstergesini yaşıyoruz. Biz durduğumuz yerde duruyoruz. Devlet aklı alzheimer olmuş gibi, unutuyor kendi söylediklerini. Rapor hazırlayan devlet bugün ‘Siz bunları söyleyemezsiniz’ diyor. 90’ların bütün aktörlerine karşıyken AKP, hatta o aktörler AKP’ye kapatma davaları açarken; şimdi devletin derin aklıyla AKP uzlaştı ve aynı hale geldi. AKP devlet oldu; devlete benzedi. Bu coğrafyada iktidarınızı sürdürmek istiyorsanız eğer ittihatçı devletin bütün politikalarını kabul etmek zorundasınız. AKP onu kabul etti ve devlet aklıyla uzlaştı Devleti tanımadan, devlet aklını bilmeden yalnızca hukukla anlaşılacak bir durum değil bu...”

 

II. Bölüm

 

Ümit Efe anlatıyor: 

"Otururlar, sessiz bir biçimde ve fotoğrafı kaldırırlar… Bir fotoğraf kaldırma eylemidir aynı zamanda. Çok barışçıldır ve sessizdir. Hiç slogan atmazlar, yalnızca metinlerini okuyup dağılırlar. Bu sessizlik aslında o karanlıklardaki çığlıkları ifade eder. Kayıpları ifade eder. Sessiz bir çığlıktır kaybedilenin bulunma isteği [...] Cumartesi günleri Galatasaray’da otururken yüzlerce insan geçiyordu ve büyük bir çoğunluğu bakmıyordu. Ne olduğunu merak etmedikleri için değil; o akıbeti bildikleri için bakmaya cesaret edemiyorlardı. Cumartesi eylemi bir bakma eylemidir. Geleceğe bakma, sessizliğe bakma ve onun izinden yürüyerek akıbetlerini bulma eylemidir. Bakabilirsek eğer gerçeklere sonuca ulaşabilmemiz mümkün. Biz hep buna inandık. Her meydana çıktığımızda buna inandık…"

 

III. Bölüm

 

Mikail Kırbayır anlatıyor:

“Hepsi çırılçıplak, gözleri bağlı, elleri arkada bağlı bir şekilde. Cemil’i sorguya alıyorlar. Sorgulama esnasında Cemil diyor ki; ‘Ben halkı sömürenlere karşı direndim. Karaborsaya karşı direndim. Fakir aile çocuklarının parayla götürülmesine direndim. Bu namussuzlara karşı direndim. Siz bu namussuzların ihbarlarını kale alarak bana bu işkenceyi yapıyorsunuz.’ Bu arada bom sesi geliyor. Polis heralde vuruyor. Sonrasında sesi kesiliyor Cemil’in. Bu üçünün anlattığı durum; bir telaş başladı. Bizi oradan hemen çıkardılar. Gözlerimiz bağlıydı. Giysilerimizi getirdiler. Aradan birkaç saat geçtikten sonra gözlerimiz açıldı. Üçümüz birbirimize baktık Cemil yok. Bir şeyler oldu ama ne oldu? O ses neydi?”

 

IV. Bölüm

 

İkbal Eren anlatıyor:

“Abimin yıldönümünde ilk kez katıldım. Son derece zor bir gündü. Sizinle aynı şeyi yaşayan insanlarla bir aradasınız. Her hafta konuşmacılar çok az oluyor. O hafta kimin anması varsa onunla ilgili konuşuluyor. Zaman içinde gördük ki konuşan herkes sözünü şöyle bitiriyor: Bir daha ondan haber alamadık. Herkesin sözünün öyle bitmesi sizi o noktada birleştiriyor. Kimi evinden çıkmış bir daha geri gelmemiş; kimi evinden alınmış bir daha geri gelmemiş. O cümle hep bir daha ile bitiyor. Bir daha, bir daha, bir daha… Ve siz bakıyorsunuz ki hepiniz sanki aynı evden çıkmış gibisiniz…”

 

V. Bölüm

 

Şerif Taşkaya anlatıyor:

“Babam Diyarbakır zindanından çıktığı zaman ben şey zannediyordum; Amerikan filmlerinde Rambo gibi güçlü insanlar oluyor. Ben zannediyordum ki o çok güçlü, parmakları… Halbuki işkenceden dolayı… İşkenceden dolayı iki yıl parmakları şişkindi. Ben zannediyordum ki çok güçlü. Kendisi anlatıyor, ziyarete gitmişiz. İstemiyordu gelmemizi. Biz gittiğimizde görüşe getirdikleri zaman işkence yapıyorlarmış. Biz bunu bilmiyoruz. İşkenceyle gelip gidiyormuş. Biz de zannediyoruz ki hayat güllük gülistanlık. Tabii biz sonra öğrendik ki insan sevgisi ne kadar büyükmüş. Yakınlarına duyduğu sevgi çok büyükmüş. Bizi görmek için o işkenceyi tadıyormuş.”

 

VI. Bölüm 

 

Hanım Tosun anlatıyor:

“Vicdanım çok rahat. Biz o dönemde meydanlara çıkmasaydık, bu zorlukları yaşamasaydık ben eminim ki yüzlerce çocuk daha babasız kalırdı. Galatasaray Meydanı’nda yediğimiz coplar, biber gazları, gözaltılar… Ben dört gün gözaltında kaldığımda bir su vermediklerini hatırlıyorum. O zaman kayıpların yüzde yüz düştüğünü dünya biliyor. O zaman İnsan Hakları Derneği ve Cumartesi Annelerinin mücadelesi büyük bir mücadeleydi. 28 yıl az değil [...] Hiç kimse bize o dosyaları kapattıramaz. Biz o dosyaları açtıracağız. Bunun hesabını vereceksiniz”

Yayın Tarihi: 25/05/2024