PolitikART
Çeviri

Duty Free Art: Gezegensel İç Savaş Çağında Sanat

PolitikART Özel
Hito Steyerl
Alman film yapımcısı, görsel sanatçı, yazar ve inovatör Hito Steyerl, dijital küreselleşme çağında sanatın işlevine aracılık ediyor. Kitabının ‘İnsanlar Nasıl Öldürülür: Bir Tasarım Problemi’ isimli bölümünden alınmış bu parçada Steyerl, öldürme tasarımının geleceğini tartışıyor.

 

Çeviri: Ekin Güneş

 

Dijital küreselleşme çağında sanatın işlevi nedir?

Duty Free Art [Vergiden Muaf Sanat] isimli kitabında, film yapımcısı ve yazar Hito Steyerl, içinde bulunduğumuz çağda sanatı nasıl takdir edebileceğimizi, hatta dahası nasıl sanat yapabileceğimizi sorguluyor. Gezegensel iç savaş, artan eşitsizlikler ve tescilli dijital teknolojiler ile tanımlanan böyle bir çağda sanat kurumları hakkında ne/nasıl düşünülebilir? Bu tür kurumların sınırları giderek belirsizleşiyor. Bu kurumlar, seyirciyi tweet atmaya teşvik ettiği bir yerden, eserlerin popülerliklerini ölçmek ve şüpheli hareketleri taramak için yüz tanıma ve göz izleme teknikleriyle tabloların seyirciyi izlediği bir yere, “nöro-küratörlüğün” geleceğine doğru geniş bir alana yayılıyor. Duty Free Art ilginç bir kitap ve öğrencilerimizin okuma listelerinde de bulunuyor.

Burada 'İnsanlar Nasıl Öldürülür' başlıklı 2. Bölüm’den uyarlanmış bir alıntı sunuyoruz: Steyerl, öldürmenin ardındaki tasarımın geleceğini, estetiğin ölümcül teknolojinin inovasyonu için nasıl önemli olduğunu açıklıyor.*

Öldürme tasarımı pürüzsüz, katılımcı, ilerlemeci ve agresiftir; düzensiz, ara sıra gerçekleşen palalı saldırılarla desteklenir. Güçlü ve atılgandır; saflık ve tehlike peşindedir. Hızlı bir şekilde hem müttefiklerini hem de düşmanlarını değiştirir. Farklı ve muhalif olanı bastırır. Hava gücünün getirdiği üstünlükle asimetrik, çok boyutlu ve ezicidir.

Geleceği gördüm. Bomboştu. Baştan sona tasarlanmış, düz, temiz bir sayfa.

Tasarımcı George Nelson, 1963 yapımı İnsanlar Nasıl Öldürülür (How to Kill People) isimli filminde öldürmenin, moda ve ev işleri gibi bir tasarım konusu olduğunu tartışıyor. Tasarımın hem silahların şeklini hem de işlevini geliştirmek için çok önemli olduğunu ifade ediyor. Ölümcül teknolojileri geliştirmek için estetiği kullanıyor.

Öldürme tasarımının hızlandırılmış bir versiyonu yakın zaman önce bu şehirde denendi. Şehrin tarihi kısmı yerle bir edildi, kamulaştırıldı ve bazı yerler ise toptan yok edildi. Bölge halkının gençleri özerklik talebiyle bir direniş başlattı. Muazzam devlet şiddeti bu direnişi bastırdı, binalara el koydu, mahalleleri yok etti; devinimi, özerklik, sekülerizm ve eşitlik umutlarını boğdu. Diğer şehirler daha da kötüsünü yaşadı. Çok insan öldü. Başka yerlerde operasyonlar hâlâ devam ediyor. Hayır, bu şehir Suriye’de değil. Irak’ta da değil. Şimdilik bu şehre ‘tarihi şehir’ diyelim. Burada bulunan tarihi eserlerin geçmişi Taş Devri’ne kadar uzanmaktadır.

Öldürmenin gelecekteki tasarımı burada şimdiden iş başında.

Bu tasarım hızlandırıcıdır, yazılımları ve donanımları bir araya getirir, acil durum mesajlarını, programları, formları ve şablonları birleştirir. Tanklar veritabanlarıyla koordinasyon halindedir, kimyasallar ekskavatörlerle buluşur, gaz bombaları, diller, özel kuvvetler ve yönetilen görünürlük sosyal medyada yerini alır.

 

Sokaklarda çocuklar eşya ve moloz yığını üzerine atılmış hurda bir bilgisayar klavyesiyle oynuyorlardı. Üzerinde büyük kırmızı harflerle ‘Func City’ [Eğlence Şehri] yazıyordu. 12. Yüzyıl’da bilgisayar teknolojisi ve sibernetiğin önemli öncülerinden birisi bu tarihi şehirde yaşamıştı. Bilim insanı El-Cezerî birçok robot ve gelişmiş mühendislik eseri tasarlamıştır. [1] En hayret uyandıran tasarımlarından birisi su üzerinde yüzen bir kayıkta misafirlere içecek ikram eden müzikli robotlar grubudur. Tasarladığı makinelerden bir diğerinin ise programlanabilir makineleri öngördüğü düşünülmektedir. [2] Hidrolik güç, tıp, mühendislik, zaman ölçümü, müzik ve eğlence alanlarında düzinelerce icadın yer aldığı “Olağanüstü Mekanik Araçların Bilgisi Hakkında Kitap” isimli bir kitap yazmıştır. Şimdi ise bir zamanlar bu tasarımların yapıldığı yer yok ediliyor.

Savaş, inşa ve yıkım tam manasıyla –gizlilik altında– perde arkasında gerçekleşir. Planlama ve kurulum ister. Yol haritaları tasarlanmıştır. Hukuk eğilip bükülür ve yontulur. Zihinler, medyanın daimî son dakika gösterimleriyle, aynı anda hem uyuşturulur hem kışkırtılır. Öldürme tasarımı askeri politikaları, konut politikalarını ve dini temelli nüfus politikalarını bir orkestranın parçaları gibi düzenler. Vites acil durum tedbirleri, tapu kayıtları, adice tutkular ve günlük düzenli taciz ve şiddet eylemleri arasında gidip gelir. Trolleri, yetkili isimleri, son dakika haberlerini kullanır ve insanları duaya çağırır. İnsanlar, mevcut hegemonya ile olan yakınlık derecelerine göre bölge içinde ve dışında yer değiştirip dururlar, bölgeye girip çıkarlar. Öldürme tasarımı pürüzsüz, katılımcı, ilerlemeci ve agresiftir; düzensiz, ara sıra gerçekleşen palalı saldırılarla desteklenir. Güçlü ve atılgandır; saflık ve tehlike peşindedir. Hızlı bir şekilde hem müttefiklerini hem de düşmanlarını değiştirir. Farklı ve muhalif olanı bastırır. Hava gücünün getirdiği üstünlükle asimetrik, çok boyutlu ve ezicidir.

Simülasyona göre, tarihi şehrin ortasındaki boşluk, geçmişin demode modellerini pahalı yeni yapılarla yeniden ortaya sürerek; şehri, tüketim, mülkiyet ve fetih alanı olarak resmederek derinleştirilebilecektir. Bu tür bir tasarımın hedefi nihayetinde insanlardır ve Brecht’in dediği gibi onların ortadan kaldırılmasıdır.

Çatışmalar sona erdikten sonra da sokağa çıkma yasakları devam etti. Eski çatışma bölgelerinin görülmesini engellemek için büyük beyaz plastik levhalarla bölgeye bütün girişler kapatıldı. Bir buldozer ordusu getirildi. İnşaat, savaşın başka araçlarla devamı haline geldi. Yıkılan binaların molozları başka yerlerden getirilen işçiler tarafından kaldırıldı, bir kısmının nehre döküldüğü söylendi, bir kısmı da şehir merkezinden uzakta yüksek güvenlikli bir katı atık sahasında depolandı. Ailelere kayıp çocuklarının bedenlerini gizlice gömmeleri söylendi. Bu çocuklar direnişe katılmışlardı ve kendilerinden haber alınamıyordu. Barikatlardan kalan bazı parçalar hâlâ ölü beden kokusu sinmiş sokaklarda.

Fotoğraf çekiyor görünen herkesi gözaltına almak için özel kuvvetler etrafta dolanıyordu. Birisi, “Onları silemezsiniz, bir kere çektiğinizde doğrudan buluta yükleniyor.” dedi.

Bölgede sokağa çıkma yasağı devam ederken yeniden inşa planlarına dair üç boyutlu (3D) bir ‘render tanıtım videosu yayımlandı.** Videodaki hayaletler, antik çağlardan bu yana kentte yaşayan farklı kültür ve dinlerin izlerini yok sayarak geleneksel görünümlü stillerde inşa edilmiş bir tür düzenlenmiş oyun alanında devriye geziyor. Yıkım görüntülerinin yerini, yanlış hizalanmış kaydırmalar aracılığıyla mutlu oyun alanlarının ve Haussmann mimarisi tarzında yürüyüş yollarının dijital olarak işlenmiş tasarım görüntüleri alıyor.

İşini yaparken videoya çekilen bir buldozer düşünün. Binaları yıkıyor, yerle bir ediyor. Şimdi de aynı videonun geriye doğru oynatıldığını düşünün. Çok tuhaf bir şey, yani aslında bir bina inşa eden bir buldozer gösterecek.

Video, bir andan başka bir ana –şimdiden geleceğe, seçilmiş belediyeden olağanüstü hâl yönetimine, [3] işçi sınıfı mahallelerinden birinci sınıf gayrimenkullere– geçerken görüntüleri kaydırma yöntemini kullanıyor. Film yapımı aracı olarak kaydırma yöntemi, güçlü bir politik semboldür, silerek ya da tam anlamıyla söylemek gerekirse yenisiyle değiştirerek yerinden edilmeleri sembolize eder. Her kaydırmada, bir görüntüyü temizlemek için yeni bir görüntü yerleştirir, böylece eskiyi görünür olmaktan çıkartarak ortadan kaldırır. Mekânı “temizleyerek” daha uygun insanlar, kültürel olarak daha homojen bir kentsel peyzaj, daha uyumlu bir yönetim ve ev sahipleri yerleştirmek için görsel olarak yerel halkı, binaları, seçilmiş temsilcileri ve mülkiyet haklarını ortadan kaldırır. Simülasyona göre, tarihi şehrin ortasındaki boşluk, geçmişin demode modellerini pahalı yeni yapılarla yeniden ortaya sürerek; şehri, tüketim, mülkiyet ve fetih alanı olarak resmederek derinleştirilebilecektir. Bu tür bir tasarımın hedefi nihayetinde insanlardır ve Brecht’in dediği gibi onların ortadan kaldırılmasıdır (ya da gerekli görüldüğü takdirde yok edilmeleridir). Kaydırma (wipe) film yapım tekniği anlamında bu duruma eşittir. Öldürme tasarımı, uyumlu olmayan insanlara, dirençli insani sistemlere ve ekonomilere karşı yapılan sürekli bir darbe hâlidir.

Peki bu tarihi şehir nerede? Bu şehir Türkiye’de, Diyarbakır, Kürt nüfusunun yaşadığı bölgenin resmi olmayan başkenti. Buradakinden daha beter örneklerle tüm bölgede karşılaşılmaktadır. Aslında ilginç olan şey bu olayların yaşanması değil, zaten sürekli yaşanıyorlar. İlginç olan, çoğu insan için bu olanların tamamen normal olması. Yabancılaşma/Yabancılaştırma tüm bu öldürme tasarımının bir parçası, tıpkı bütün bu olanların anlamak için çok zor ve çözmek için ise çok kendine özgü olduğu duygusunun bir parçası olduğu gibi. Yine de burası, –şayet varsa– kendi kurallarını uygulayan tekil bir vaka olarak tasarlanmış görünüyor. İnsanlığın ortak ufkuna dâhil edilmemiş; tekil bir vaka olarak tasarlanmış, küçük ölçekli bir tekillik. [4]

Öyleyse şimdi daha genel çıkarımlar yapmak için birkaç adım geriye gidelim. Öldürme tasarımının bu istisnai durumu, tasarım fikrinin bütünü için ne anlam ifade ediyor?

Parçalayıcı inovasyon, işleri yok ederek, kitlesel gözetlemeyle ve algoritmik karmaşayla toplumsal kutuplaşmaya neden oluyor. Hınç balonları yayan, şehirleri değiştiren, karanlığı büyüten ve düşük ücretli serbest (freelance) işleri artıran toplumsallık karşıtı teknoloji monopolleri yaratarak toplumların parçalanmasını kolaylaştırıyor. Bu toplumsal ve teknolojik parçalanmaların etkileri milliyetçi, bazen yerlilikçi, faşist ya da aşırı dinci kitle hareketlerini içeriyor.

Burada, Martin Heidegger’in ölüme doğru olma (Dasein zum Tode), ölümün hayata içkin olması nosyonu akıllara gelebilir. Benzer şekilde, biz de bu durumda “ölüme doğru tasarım” (Design zum Tode) ya da ölümün, katı hiyerarşik ve saldırgan bir anlam yapısı üzerine kurulu her yeri kuşatan ufku hakkında konuşabiliriz. [5]

Fakat başka bir şey daha bariz bir şekilde görülüyor ve film kaydının lensleri aracılığıyla somutlaşıyor. İşini yaparken videoya çekilen bir buldozer düşünün. Binaları yıkıyor, yerle bir ediyor. Şimdi de aynı videonun geriye doğru oynatıldığını düşünün. Çok tuhaf bir şey, yani aslında bir bina inşa eden bir buldozer gösterecek. Tozun ve molozun vahşi bir şekilde bir araya gelerek yapı malzemelerine dönüştüğünü göreceksiniz. Yapı, sanki Brutalist bir elektrik süpürgesiyle havadan çekilmiş gibi cisimleşecek. Aslında, bu hayalî videoda gördüğünüz süreç tarif ettiğimle çok benzerdir: bu yaratıcı yıkımın özel bir çeşidinin temiz bir şekilde görselleştirilmesidir.

Birinci Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre önce sosyolog Werner Sombart, Savaş ve Kapitalizm isimli kitabında ortaya atmıştır “yaratıcı yıkım” ifadesini. [6] İkinci Dünya Savaşı esnasında Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter yaratıcı yıkımı “kapitalizmin temel gerçeği” olarak nitelendirmiştir. [7] Schumpeter, Karl Marx’ın kapitalizmin görünüşte katı olan her türlü yapıyı çözme ve daima gelişim ve yenilenme için hem içeriden hem de dışarıdan onları zorlama kabiliyeti tanımından faydalanmıştır. Marx “yaratıcı yıkım”ın yine de temelde bir yıkım süreci olduğunu vurgulamıştır. [8] Ancak, terim üretkenliğin ve verimliliğin devamlılığını sağlamak için gerekli bir tür iç temizlik süreci olarak neoliberal ideolojiler içinde yaygınlaşmıştır. Bu yıkıcılık, bir çeşit kaçınılmaz yıkımı kutlayan fütürizmde ve güncel ivmecilik yaklaşımlarında yankılanmaktadır.

Bugün ise yaratıcı yıkım ifadesinin yerini “yaratıcı parçalanma” almış gibi görünmektedir. [9] Mavi ve beyaz yaka emeğinin otomasyonu, yapay zekâ, makine öğrenmesi, sibernetik kontrol sistemleri ya da “otonom” cihazlar mevcut toplumları, piyasaları ve teknolojileri şiddetle sarsan günümüzün parçalayıcı teknolojileri olarak adlandırılan teknolojilerin örnekleridir. Burası işte, El Cezerî’nin parçalayıcı teknolojilerin öncülleri olan mekanik robotlarına tekrar döndüğümüz yer. Varsa eğer hangi tür tasarımlar bu teknolojilerle ilişkilendirilebilir? Sosyal parçalamanın/bozmanın teknolojileri nelerdir? Twitter botları, trolleri, bilgi sızıntıları ve genel internet kesintileri otoriter rejimleri güçlendirmek için nasıl kullanılıyor? Günümüzdeki robotlar işsizliğe ne şekilde neden oluyor; ağ bağlantılı ürünler ve yarı-otonom silah sistemlerinin etkileri neler? Peki ya her yere yayılmış yapay aptallık, işe yaramaz sistemler ve bitimsiz cehennemî yardım hatları ne olacak? Ya da absürt bir bale mekaniğiyle yerle bir edilmiş şehirlerin içinden geçen, yıkıntıları yumruklayan, sosyal dokuyu kıskaçlayan, yaşanmış şimdileri silen ve şevkle alev alev yanan boşluklar inşa eden haddinden fazla büyük Hyundai ve Komatsu vinçlere ve buldozerlere ne demeli?

Parçalayıcı inovasyon, işleri yok ederek, kitlesel gözetlemeyle ve algoritmik karmaşayla toplumsal kutuplaşmaya neden oluyor. Hınç balonları yayan, şehirleri değiştiren, karanlığı büyüten ve düşük ücretli serbest (freelance) işleri artıran toplumsallık karşıtı teknoloji monopolleri yaratarak toplumların parçalanmasını kolaylaştırıyor. Bu toplumsal ve teknolojik parçalanmaların etkileri milliyetçi, bazen yerlilikçi, faşist ya da aşırı dinci kitle hareketlerini içeriyor. [10] Otomasyon ve sibernetik kontrolle beslenen yaratıcı parçalama politik parçalanma ile paralel bir şekilde gidiyor. Kabileci ve köktenci nefretle kamçılanan aşırı sermaye güçleri finans sektörü içinde yeniden örgütleniyor ve bu hınç balonlarını filtreliyor.

“Yaratıcı parçalama” sadece binaları ve kentleri enkaza çevirerek gerçekleştirilmiyor. Ortak anlayış kültürünün yıkılarak onun yerine koyulan ona paralel, dar görüşlü, tepeden inen, kırpılmış ve soldurulmuş yapay tarihleri ifade ediyor. 

Parçalanma, kendisini eski şehrin 3D videosunun yanlış hizalanmış kaydırmalarındaki takılmalarda gösterir. Şimdiden geleceğe geçişler ani ve gerçek anlamıyla dengesizdir: kareler sanki depremde sarsılıyor gibidir. Güçlü toplumsal bağlarla karakterize edilmiş mevcut kent gerçeğini, nüfusun yer değiştirmesini resmeden sterilize edilmiş dijital bir projeksiyonla değiştiren parçalayıcı tasarım, ince bir şekilde oportünist bir piksel katmanıyla kaplanmış kederi ve mülksüzleştirmeyi gösterir.

Tarihi şehirdeki savaş anlamsız, marjinal ya da periferik olmaktan uzaktır; çünkü parçalayıcı tasarımın tekil bir formunu, öldürme tasarımının belirli bir türünü, enkaz halindeki son teknoloji geçiciliğinin özel bir türünü gösterir. Gelecek erkene çekilmiştir, fakat bu, geleceğin kazançlarını harcayarak yapılmaz, geleceğin ölümlerini şimdide gerçekleştirerek yapılır; borç mekanizmasının askeri kontrol, işgal ve kamulaştırma süreçlerine uygulanması gibi bir şeydir.

İnsanlığı sonsuza kadar gereksiz kılacak tek bir teknolojik tekilliğin hayalini kurarken toplumsal, estetik ve askeri bir süreç olarak parçalanma, otokratların kendi tarihleri, kimlikleri, kültürleri, ideolojileri, ırkları ya da dinleri olarak ilan ettikleri şeylerin ufkunda kapana kısılmış; her birinin kendi uyumsuz kurallarına ya da daha doğrusu kendi uyumsuz kuralsızlıklarına sahip olduğu sayısız küçük tekillikler, varlıklar yaratmaktadır. [11] “Yaratıcı parçalama” sadece binaları ve kentleri enkaza çevirerek gerçekleştirilmiyor. Ortak anlayış kültürünün yıkılarak onun yerine koyulan ona paralel, dar görüşlü, tepeden inen, kırpılmış ve soldurulmuş yapay tarihleri ifade ediyor. 

İşte parçalama süreçlerinin sizi etkileme yolu tam olarak böyledir, şayet başka bir yerde yaşıyorsanız. Tabii bu kesinlikle kamulaştırılacağınız, yerinizden edileceğiniz ya da daha kötüsünün olacağı anlamına gelmiyor. Bu nerede (ve kim) olduğunuza bağlı olarak gerçekleşebilir de gerçekleşmeyebilir de. Ancak yine de, siz de nüfusun bir kısmının diğer kısmından kurtulmak için yanıp tutuştuğu, icat edilmiş geçmişleri tekrarlayan bir geleceğin kendi tekil cehenneminde sıkışıp kalabilirsiniz. İşte böyle bir durumda, insanlar size uzaktan bakacak, neler olduğunu anlayamayacağı sonucuna varacak ve kedi videoları izlemeye devam edecektir.

 

Dipnot ve Kaynakça

*Bu metin ilk olarak 3 Nisan 2019 tarihinde Verso Books’un internet sitesinde yayımlanmıştır.

**Video, 1 Nisan 2016 tarihinde T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından yayımlandı. 

[1] El-Cezeri'nin eserlerine genel bir bakış için bakınız Siegfried Zielinski ve Peter Weibel (eds), Allah's Automata: Artifacts of the Arab-Islamic Renaissance (800-1200) (Berlin: Hatje Cantz, 2015); ayrıca bakınız Donald Hill, “Mechanical Engineering in the Medieval Near East,” Scientific American (Mayıs 1991), 64-9.

[2] “A 13th Century Programmable Robot,” Sheffield Üniversitesi, web.archive.org adresinde arşivlenmiştir.

[3] Eski şehrin seçilmiş belediyesi kısa bir süre önce olağanüstü hal yasaları uyarınca görevden alındı. Ardından şehrin belediye başkanları, düzinelerce diğer seçilmiş yasa yapıcılar, gazeteci vb. ile birlikte “teröre” destek verdikleri şüphesiyle tutuklandı.

[4] Benim tekillik kavramım Peter Hallward'ın Absolutely Postcolonial (Manchester: Manchester University Press, 2001) kitabındaki son derece faydalı tekil ve jenerik durumlar tartışmasına ve Fredric Jameson'ın aynı derecede faydalı “Aesthetics of Singularity,” New Left Review 92 (Mart-Nisan, 2015) kitabına dayanmaktadır.

[5] Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, “Design zum Tode” Franco'nun faşist İspanyol Lejyonu'nun sloganını hatırlatıyor: “Yaşasın ölüm!” (Viva la muerte!) Hepsi kesinlikle aynı olmasa da bu ölümün birçok biçimi olabilir.

[6] Werner Sombart, Krieg Und Kapitalismus (Münih ve Leipzig: Verlag von Duncker & Humblot, 1913).

[7] Bakınız Ricardo J. Caballero, “Yaratıcı yıkım,” economics.mit.edu/files/1785.

[8] Karl Marx, Grundrisse [1857], çev. Martin Nicolaus (Harmondsworth: Penguin, 1993 [1973]), 750.

[9] Her ne kadar biraz daha farklı bir süreç için geçerli gibi görünse de tamamen yeni bir pazar inşa etmek ve daha sonra eskilerinin yerini almak anlamına gelmektedir.

[10] Yine açık olmak gerekirse, kitlesel internet gözetimi, insansız hava araçları ve diğer -artık geleneksel diyelim- savaş araçları elbette kullanılıyor olsa da, eski şehirdeki durum öncelikle yıkıcı teknolojilerin doğrudan etkilerinden kaynaklanmıyor.

[11] Bkz: Hallward, Absolutely Postcolonial ve Jameson, “Aesthetics of Singularity”.

 

 

Yayın Tarihi: 24/09/2024