PolitikART
Anı-Hikâye

21’inde tutuklanıp 51’inde çıkmak

Sayı: 335
Hüseyin Özsoy
Bir anda mazgal açılıyor ve tahliye olduğun haberini alıyorsun. Beklemediğin bir sürpriz oluyor. Bir ömür tükettiğin mekândan çıkıyorsun. Dışardaki yaşamdan daha uzun bir süre kaldığın bu yerden ayrılmak mücadele arkadaşlarını geride bırakmakta ayrı bir duygu oluyor.

 

Her şeyden önce özgürlük bambaşka bir duygu, apayrı bir heyecan. Bir anda mazgal açılıyor ve tahliye olduğun haberini alıyorsun. Beklemediğin bir sürpriz oluyor. Kısa bir şaşkınlıktan sonra ancak kendine gelebiliyorsun. Sistem öyle katı rejim uyguluyor ki bu çarktan kurtuluşun imkânı ortadan kaldırılmış vaziyette. Alfabenin tüm tiplerinden zindan yaratılmış. Bu yetmezmiş gibi ‘İdare Gözlem Kurulu’ adı altında oluşturulmuş ucube birimlerle iyilik arayışı çıkışı imkânsız bir döngüde insanın bitirilmek istendiği mekândan çıkış insana tarifsiz duygular yaşatıyor. Bir ömür tükettiğin mekândan çıkıyorsun. Dışardaki yaşamdan daha uzun bir süre kaldığın bu yerden ayrılmak ve mücadele arkadaşlarını geride bırakmak ayrı bir duygu oluyor. Zordur bu ayrılış ama yeniden buluşmanın sözünü vererek vedalaşıyoruz yoldaşlarımızdan.

Film kopuyor; geride bıraktığın hiçbir şey büyümüyor, değişmiyor. Rüyalarımızda da bu yaşanıyor. Kardeşler büyümüş, evlenmiş hatta torun sahibi olmuş ama rüyanda onları bıraktığın ya da ayrıldığın gündeymiş gibi görürsün. Anı ve hatıralar hep taze, genç kalabiliyor.

21’inde tutuklanıp 51’inde çıkmak. Film kopuyor; geride bıraktığın hiçbir şey büyümüyor, değişmiyor. Her şey olduğu gibi kalıyor. Mesela rüyalarımızda bu yaşanıyor. Kardeşler büyümüş evlenmiş hatta torun sahibi olmuş ama rüyanda onları bıraktığın ya da ayrıldığın gün ve zamandaymış gibi görürsün. Anı ve hatıralar hep taze, genç kalabiliyor. İnsanın olduğu yerde yaşam da vardır. Her ne kadar mekân daraltılmış olsanız da gerçeklik göz ardı edilemez. Belki dışarısı gibi hızlı ve akışkan değil ama içerinin de bir temposu var. Zamanın nasıl geçtiğini, gün, ay ve yılların nasıl böyle çabuk geçtiğini bile kestiremez oluyorsun. Kitle yoğunluklu zindanlarda bu daha barizdi. Mücadelenin yükselişiyle halktan insanların tutuklanıp getirildiği süreçte bildik zaman kavramını aşan bir hız ve tempoda çalışılıyordu. Gelen yurtseverlerle ilgilenmek, sorunlarını araştırmak gibi yoğun emek ve çaba gerektiren bu süreçlerde zaman kavramı anlamını yitiriyordu.

Bugün dışarıya çıktıysak yarım bıraktığımız işi tamamlamak, yetersiz yoldaşlığın özeleştirisi olarak görev ve sorumluluklarımızı en yetkin biçimde pratikleştirmek olmalıdır. 30 yıllık esaretin bedeli, toplumsal özgürlük sorununu kalıcı bir çözüm ve barışa ulaştırmak olmalı.

Yaşam, zindanda da bütündür

Zindan da bu anlamda bir yaşam ve mücadele alanıdır. Devrimci için de bir kavga ve direniş alanı olduğunu düşünüyorum. Bu gerçekliktir. Zaten bir devrimci için yaşam bir bütündür. Tarihsel ve toplumsal sorunlar karşısında görevlerinin ne olduğunu bilen ciddi insanlardır. İç disiplinleri kadar mücadeledeki süreklilik ve tutarlılık göstermeleri, her günü son günleri gibi yaşıyor olmaları onları halk nazarımda güvenilir kılıyor. Devrimci görev ve sorumluluklar bir başkasına devredilemez. Koşulları ve imkânsızlıkları gerekçe yapmayan aksine zorun üstesinden gelen insandır. Bugün dışarıya çıktıysak yarım bıraktığımız işi tamamlamak, yetersiz yoldaşlığın özeleştirisi olarak görev ve sorumluluklarımızı en yetkin biçimde pratikleştirmek olmalıdır. 30 yıllık esaretin bedeli, toplumsal özgürlük sorununu kalıcı bir çözüm ve barışa ulaştırmak olmalı.

 

 

Dışarıdaki savaş gerçekliğinin bir parçasıydık

Yaşama sevincini ve heyecanımı kaybetmedim. Kendimden çok zindanı ve yoldaşlarımı anlatmak isterdim. Ancak bu yazı formatı için biraz daha zindanı anlatma ihtiyacı duyuyorum. Geçen 30 yılda her ne kadar kapalı bir ortamda olsak da dışardaki savaşın gerçekliği vardı ve zindanda bu gerçekliğin parçasıydık. Öyle tamamen izole bir yaşamdan söz edilemez. Şüphesiz, mekânsal olarak dar alandaydık ama mücadeleden ve gelişmelerden kopuk değildik. Görsel ve yazılı basının yanı sıra tutuklanıp gelen arkadaşlardan ve en önemlisi ziyarete gelen ailelerden durumu öğrenmeye çalışıyorduk. Yaşam örgütlü ve komünal olduğundan her şey paylaşılıp ortaklaşılıyordu. Bu anlamda yaşamın bütünlüğüne akan onunla bütünleşen arkadaşlarda ciddi bir sorun yaşanmıyordu.

 

Bir direniş mevzisiydi

Şüphesiz zindanlar, bir direniş mevzisi ve genel mücadelemizin parçası olarak önemini hep korumuştur. İktidar için muhaliflerini teslim alıp ihanet ettirme yerleri iken, sistem karşıtı güç ve dinamikler için iradenin sınandığı direniş merkezleridir. Bu anlamıyla zindan geleneği büyük bir tarihi miras ve kültür yaratmıştır. 12 Eylül 1980, 1990’lı yıllar ve 2000’ler sonrası diyebileceğimiz apayrı süreçleri içinde barındıran bu mekânlar da yönelimlerin şekli değişse de özü hiç değişmedi.

 

 

Dışardaki mücadeleye paralel içeride de inceltilmiş özel savaş politikaları hep devredeydi. Nasıl ki sorguda iyi-kötü polis rolüyle yönelim içine giriliyorsa, zindanda havuç-sopa politikası ve mahkemelerle tünelin ucunda bir ışık göstererek hep beklenti içinde tutan psikolojik savaş yöntemleri ile iradeyi kırıp teslim alma politikaları hep devredeydi. 1990 sonrası için devreye konulan politikalara, “rehabilitasyon uygulamaları” diyorduk. Ancak bu süreçlerde fiziki işkence ve toplu katliam girişimleri de oldu. Buna karşı ise büyük direnişler, açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla yanıt verildi. Barikatlar kurularak saldırılara karşı konulmaya çalışıldı.

 

Sadece kendimiz için yaşamadık

En başta da belirttiğim gibi zindanda direniş hep ön plandaydı. En insani ihtiyaçların silah olarak kullanıldığı bu mekânda ayaklanma halinde olmak kaçınılmazdır. Bu anlamda içerideki insanın hassasiyeti ve duyarlılığı yüksektir. Sadece kendisi için yaşamadığını bilir. Bağrından çıktığı toplum ve mücadelenin kendisine yüklediği tarihsel görev ve sorumlulukla hareket eder. Şüphesiz bu zorlu yaşam savaşında düşenler de oldu, kaçıp ihanet edende. İhanetler kadar büyük kahramanlıklar da yaşandı.

 

Yaşam kendi içinde örgütlü ve komünaldi. Halklaşan devrimci bir partinin zindan ayağında haliyle sadece kadrolardan müteşekkil olmayacağı açıktır. Gelen gidenin çokluğu bir hareketlilikte yaratıyordu. Devrimci yaşam ölçüleri hep yüksek tutulduğundan zorlanan arkadaşlar da oluyordu. Ama ekseriyet bu yaşam ölçülerinin kolektif bir bütünlük kadar güvenlik ve özgürlük ortamı sağladığının farkındaydılar. İddia ve kararlaşmanın yanı sıra katılım ve sözler de bu temeldeydi. Tüm saldırılar, baskı ve işkencelere rağmen yenilmeyen devrimci umut ve inancımızdı.

 

* Hüseyin Özsoy, 1993'te tutuklanıp 2022'de serbest bırakıldı.

 

Yayın Tarihi: 12/02/2025